“Elveda bizden sana, ey şehr-i rahmet elveda Sen gidersin ille bizi yaktı, bizi yaktı hasret elveda Nu rilezeyn oldualem cümle mescidler tamam Zikrutesbihu gitti bunlar elveda”

Kıymetli Okurlar;

            Hiç gecikmeden, yolunu şaşırmadan, tam saatinde, dinç ve genç, tarihin dinamizmini de özünde gaybın bir üfleyişi gibi taşıyarak, gelişi ile kalbimizde yenibaharlar açtıran ramazan ayı, gidişi ile de yine kalbimize hüzünler bırakıp gidiyor. Başlangıçta bir gülün açması gibi olan ramazan ayı, ortalarına doğru gülün olgunlaşması ve büyümesi sonlarına doğru ise gülün tekrar kapanması gibidir. Ramazan ayının son ayına girdiğimiz bu günlerde, günahların döküldüğü bu ayda, ona yeniden kavuşacağımız zamanları bekleyip günleritesbihebir birdizip bekleyeceğiz.

            Bu günlerde yükünü almış bir yolcu gibi, gitmeye hazırlanıyor gözümüzün nuru, gönlümüzün süruru aziz misafirimiz. Kirli, yaralı dünyamıza misafirdi oysa kaç zamandır. Sen bize yağmur yüklü bulutlar gibi rahmet sağanaklarıyla geldin ey Şehr-i Ramazan! Hüzünle karşıladık seni. Kaybettiklerimizle… Bedenimiz yaşadığımız coğrafyada olsa bile, yüreğimiz Kahramanmaraş’tı, Hatay’dı, Adıyaman’dı… Senin kardeş iklimin hepimizi bir etti yeniden. . Ey Şehr-i Ramazan gene gel. Gene gel ama, bu sefer geldiğinde yaralarımız iyileşmiş ve yüzümüz gülüyor olsun.Bildik ki; Oruç ayı mümin kişiyi her gün biraz daha yükseltiyor. Adeta bir rahmet ve mağfiret merdiveni gibi… İşte o merdivenin sonuna geldik. Rabbim ! Oruçlu ağızlar, yakaran gönüller hürmetine ne olur bizi bağışla !

            Değerli Okurlar;

            Ramazan ayı demek bazen elinde pide ile babaları köşe başlarında beklemekti çocuklar için. Anne, mutfaktan gelen kaşık sesi idi. Kardeşlik, iftara doğru ansızın çalacak kapı sesini beklemekti. Ramazan karışmasıydı aminlerin aminlere. Ramazan sonsuza uzanacak bir kardeşlik iklimiydi. Peygamber Efendimizin “Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez” hadisi bize hep umut verdi. Bir müezzin sesinde dirildi ruhlarımız.

            Peki ya bundan sonrası?

            Ramazan bize sonsuz bir kardeşlik bırakmalı. İyilik bırakmalı. Esenlik koymalı en kasvetli yanlarımıza. Bir inşirah serinliği kondurmalı yüreğimize kırılgan fay hatlarına. Ramazan bize ölümsüz şeyler katmalı. Böyle der doğunun yedinci oğlu Sezai Karakoç. Oruç, boş bir çerçeve olarak veya bir mevsim gibi sadece tabiatın bir parçası olarak gelmedi. Tarihin bir parçası olarak geldi. Dolu geldi. Kendindekini boşaltacak. Giderken de dolu gidecek. Dolu gitmeli.” diye devam eder. Yani oruç onun deyimiyle Oruç da susar, oruç da acıkır. Orucun susadığı ve âb-ı hayat gibi kanamadığı su, Kur´an sesi, acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı giyindiği, Allah adının yükseltilmesi, yani nefis ile cihattır…

            Değerli Okurlar;

            İçinde bin aydan daha kıymetli geceyi barındıran bir ay, o kadar önemli ki ona böyle bir değer verilmiş. Bugün bu geceyi yaşamanın sevincini yeniden idrak edeceğiz. Müjdeler olsun bu geceye kavuşana, müjdeler olsun bu geceden nasibini alanlara…

            Ve bütün bunların sonunda bize hediye olarak verilmiş bayram… Sevinçlerin yüzümüzde gonca gül gibi açması. Kardeşlik duygularının dudaklarda şarkı olup dile gelmesi. Yani yaşamak yeniden, çocuk olup yaşamak…

            Kıymetli Dostlar;

            Bütün bunların üstüne, hepsinin üstüne ramazan ayında kazandığımız güzelliklerin ömrümüze yayılması umuduyla Kadir Gecenizi, ve Ramazan Bayramınızı canı gönülden tebrik ediyor, sevinçlerinizin daim olmasını niyaz ediyorum.

            Bayramlar bayram olsun bayramınız mübarek olsun.