Kıymetli Okurlar; Birlik ve beraberliğin sağlandığı, kalplerin yumuşadığı bir ramazan ayının sonuna yaklaşmış bulunuyoruz.

Bir gece kalktık rüyalardan, hülyalardan… Kuruldu soframız. Sahurumuzu yaptık. Selam verdik uçan kuşa, gece ve gündüz niyetlendi bizimle oruca. Mukabeleler ise diz diz üstüne. Hoş gelmişti bize ramazan, Ama hoşça da ayrılmalı bizden. Nasrettin Hoca’ya sormuşlar “ Hocam biz ramazandan memnun idik ama o da bizden memnun kaldı mı acaba diye? O da memnun olmasa her yıl on gün erken gelmezdi” diye cevap vermiş. Ramazan ayı şehirlerimizi donatmıştı adeta. Onu solukladık sokak sokak, cadde cadde… Adımlarımız iyiliğin, güzelliğin hep yanındaydı. Bir müezzinin sesi karışıp gitti sonsuzluğa. Pideler uzandı narin ve nazenin tezgâhlara…

Ama bedenimizin sol yanı hep mahzundu. Hüzünlüydük. Dünyanın çeşitli yerlerinde, İslam beldelerinde başta Filistin’deki yaşananlar anlatılacak gibi değil elbette. Bir yara durmadan kanıyor, dikiş tutmuyor çizikler. Herkes herkese soruyor herkes cevabı bildiği halde Ne olacak Filistin’in sonu? Ellerimiz buzdolabı açmaya utanıyor, parmaklarımız çayı karıştırmayı… Ey Allahım! Çok Muhtacız Rahmetine, Çok Muhtacız merhametine, çok muhtacız kahhar isminin tecellisine…

Ramazan giderken yine de bir şeyler bırakmalı bizlere. Nimetlerin kıymetini, sokağı izlemek için pencerenin güzelliğinin varlığını, dünyanın süsünün çocuklar olduğunu idrak etmeyi… Bırakmalı bizlere ekmeği yemekten daha çok onu paylaşmanın güzelliğini… Kapıların tıklanmasının arkasındaki gizemli dünyayı… Çiçek açsın o güzel parmakların dokunduğu her yer…Kadir Gecesi dirilmemize vesile olsun. Dirilişimizi muştulasın. O gecenin kadrini ve kıymetini bilenlerden olalım. O gecede inen ve müjdelenen hayat ve hidayet kaynağımızı anlamamıza bir vesile olsun. Kuran’ı anlayıp hayatımız onunla yönlensin. Rotamızı onunla tayin olsun. Bayram bize hoş gelsin yine de. Baharla birlikte sokulsun kovuklarından pencerelerimizin. Solgun perdelerimize aydınlık olsun. Ferahlık olsun çöle dönmüş kalbimize. Işık olsun, aydınlık olsun, umut olsun… Eş dost ziyaretleri genişletsin kalbimizi. Bir çocuğun başını okşamadaki güzellik çözsün katılaşmış kalpleri.

Ey Şehr-i Ramazan…Ey güzellik diyarının ışığı;

Şimşek gibi deldin ve geçiyorsun. Işığının âşığıyız. Geldin, sevindirdin.Şimdi de tam bulduk ve kavuştuk derken, yine ‘elvedâ’ deyip gidiyorsun. Bu kaçıncı hasret, bu kaçıncı vuslat, kim bilir?Hiçbir saray, hiçbir sofra sunmadı senin sunduğun zenginliği. Sultandan dilenciye kadar, kapının eşiğinde herkes mutlu, herkes huzurlu. İnsanı insan eden, daha da ötesi mü’min eden, çok çabuk mayalayan bir sırrın var. Dileriz bu sır kalıcı olur üstümüzde…Kimsenin bilmediği bir dil öğrettin. Kâinatın dilini, yaratılışın o yüce hikmetini öğrettin. “Mide ölüm evi, ya kalbi seçin, ya da mideyi.” dedin. Alemeti idi imanın seni sevmek ve senin gelişine sevinmek. Güneşi alkışlarla karşılamak gibi birşeydi bu.

Ne güzel gelişle geldin. Ne büyük hüzünler ile gidiyorsun. Seni özleyeceğiz, Seni özlemekte ayrı bir güzellik. Bu özlemi veren rabbe de şükürler olsun…Seçmek elimizdeydi. Tembellik etmeyelim diye yine tuttun elimizden, gönlümüze hürriyetin hasını getirdin. Zincir vurup kaçmasın diye nasıl bağlanırsa asîler bir köşeye, hiç gerek kalmadı, sen bizi yürekten bağladın kendine. Beraberinde coşkun bir deniz getirdin. Engin bir sevgi ve rahmet getirdin. Fanî değil, bakî bir sevgiydi bu. Ruhumuzu cennetlere yücelten bir duyguydu bu.Biz senden razı idik sende bizden razı ol…

Emirlerini tutmak için attığımız her adımda, sayısız güzellikler sundun bize. Şimdi gidiyorsun.Özleminle firak olacak gönüller ve bu can bu bedende olduğu sürece biz yine bir sabah yolunu gözleyeceğiz umutla ve aşkla…