Yaşamak zordur bazen şu dünyada. Sağınıza dönersiniz uyutmaz bazı şeyler. Cam kırıkları gibi batar durur her şey. Bir şey vardır kurcalar sizi.
Kalkıp onu karşınıza alıp konuşmak istersiniz. Olmadı duvara konuşursunuz. Nurullah Genç üstadımız Yağmur şiirini yazarken duvarla 3 ay konuşmamış mı? Özellikle İstiklal Marşının hangi ruhla yazıldığına bakarsak anlarız bizi kurcalayan şeylerin ne olduğunu…
Yazmak böyle bir durumdur. Bakarsınız anlık duyguların tecellisi olur, yani ilham gelir, bakarsınız siz ilhamı zorlarsınız ve şiir düşünsel sürecin sonucu olarak doğar. Ama her haliyle her ikisi de çok güzeldir. Omzunuzdan ayaklarınıza kadar hafiflediğinizi anlarsınız.
Konuya şiir ile girme sebebine gelince; Dünya'da gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart Dünya şiir günüdür. Okuyan, okumayı seven yazdıkları ile yaşayacak olan, geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran, düşünen, kelimelere kıyafet giydirmeye çalışan, şiir denen içindeki çocuğu çıkarmaya uğraşan birileriyiz. Biz yazarken şairiz. Ama yaşarken herkes gibiyiz.Nihayetinde insan olarak hepimiz yazılmış en güzel şiiriz… Duamız ve sevincimiz şudur ki; kalemi kağıda eğdiren ve bizlere şiiri sevdiren rabbe şükürler olsun...İmgelerimiz bereketli, kalemimiz kavi olsun.
Acaba bu düşünce okumanın yazmanın sadece şair ve yazarları mı ilgilendiriyor. Elbette değil? Özellikle günümüzde hiç değil. Çünkü sosyalleşme adı altında sosyal-medyanın tesiri olduğumuz bu zamanda okumanın -yazmanın düşünmenin akletmenin güzelliğine çok ihtiyacımız var. Söyler misiniz akşamları cep telefonu ile oynayıp çocuğuna cep telefonu oynamaması gerektiğini söyleyen anne-baba çocuğu üzerinde ne kadar tesirli olur?
Kıymetli Okurlar; Kanayan yaralarımız çok. Dikiş tutmayan yırtıklarımız fazla. Okuyup akletmenin doğru düşünmenin güzelliğine çok muhtacız. Okumanın olmadığı ve yeni bir şeyler üretilmediği takdirde nesillerimiz boşlukta boğulup gidecek. Okumadığımız zaman üretemeyiz. İlham tek başına yetmez. Yeni kelimelerin keşfini okumakla bulabiliriz.
21 Martın Dünya Şiir Günü olarak kabul edilmesi bu konuda algı oluşturulması yerinde olmuş. Bu konuya ilişkin olarak bir öğretmen ablamız şiir yazma etkinliği hazırlamış, kabul görülen şiirler panoya asılmış. Düşünsenize şiiri panoya asılan çocuğun koridordaki mutluluğu... Bizde öyle değil miyiz seçkin bir edebiyat dergisinde şiirimizin çıkması bizi ne kadar mutlu eder. Akademik anlamda da bu böyledir. Bir öğretim elemanın makalesinin değerlendirilmesi, ona atıf yapılması o kişiyi ne kadar onure eder.
Bütün bu çalışmaların yolu edebiyat dergiciliğinden geçiyor. Okulda veya yaşadığımız yerde edebiyat dergiciliğine önem verilmeli. Çocukların ve gençlerin yazma becerileri ortaya çıkartılmalı. Medeni cesaretleri ve özgüvenleri aşılmalı. Bunun yanında okur-yazar buluşmaları kapsamında programlar düzenlenmeli.
Edebiyata yakınlığının olduğunu ama sırf mahcubiyet duygusundan dolayı yayımlamak konusunda veya bunu biri ile paylaşmak konusunda utangaç kaldığını biliyorum. Bunları aştırmak zorundayız. Çocuklarımıza ve gençlerimize özgüven sağlamalıyız. Bunu önündeki setleri kırmalıyız.
Kıymetli Okurlar;
Şairin biri yıllar sonra yazdığı ilk şiiri bulmuş. Okumuş yeniden. Sonra gülmüş demiş ki kendi kendine "Bu ilk şiiri yazmasaydım şu andaki şiirleri yazamazdım"Ne kadar anlamlı söz değil mi? Dostlar bilgi birikimli olarak ilerler. İlerlemesi çığ gibi olur.
Bu vesile ile uzaktan yakından tanıdığım bütün şair-yazar dostlarımızın şiir gününü kutluyorum. Kelimelerimiz kuvvetli, kalemimiz kavi olsun. Hepinizi selam ve muhabbetle kucaklıyorum…