Aniden gelen bir sarsıntı, duvarda asılı kalan fotoğrafı yerinden oynatır mı? Yerinden oynattığı gibi paramparça haline de getirir.
Neden böyle dediğimi sayfanın gidişatında ve bazı şeylerin bilincinde kaldığınız da daha iyi anlayacaksınız. Çünkü bizler bir şeyleri doğru anlayabilmek için hep yazılı gerçeklere sığınırız. Gözümüzün gördüğü görüntüye de kulağımızın duyduğu olaylara da bir süreliğine ihtiyaç duyarız. Yani o ihtiyaç denilen şey ortadan kalktığında geriye sadece gerçeklerle yüzleşmek kalır. Tabi ki gerçekler bizlere ne kadar bilinçsiz bir toplum olduğumuzu gösterir. Her kayıp bir acıyla, her son bir hüsranla ve her bir veda da gözyaşıyla son bulur. Yaşanılan acıların temelinde de koca bir ihmalsizlik yatar. Neden, niçin sorularının ise bir yerden sonra pek bir önemi kalmaz. Duvarda asılı kalamayan fotoğrafın paramparça görüntüsü kalır her yaşanılmış anıların üzerinde. Oysaki o anıları yaşatabilmek için her biri gereğinden fazla fedakârlıklar yapmıştı. Küçük, büyük demeden o mutlu aile tablosunu bir kareye sığdırmışlardı. Eminim ki hepsi bunu doğru bir şekilde başarabilmişti. Aslında hepimiz yeri geliyor bir aileyi ayakta tutabilmek için son ana kadar yoğun mücadele veriyoruz. Gösterdiğimiz mücadeleyi de anlamlı bir şekilde taçlandırmak istiyoruz. Ve bu yüzden de anıların belirli alanlarda yer etmesi için gereğinden fazla fotoğraf çekiniyoruz. Her bulunduğumuz ortam da, gittiğimiz güzel ve akıl da kalan yerlerde kendimize anı biriktiriyoruz. O anılar da kimi zaman telefonumuzun fotoğraf köşesin de anlam buluyor. Kimi zaman da boş bir duvarı ya da TV Ünitesi’nin bulundukları yerleri güzelleştiriyor. O fotoğraf, duvara özenle asılmıştır ve hoş bir çerçeveyle de tamamlanmıştır. Baktıkça anılara gideriz, baktıkça güzel günleri hatırlarız. Fakat bir gün asrın felaketiyle karşı karşıya kalırız. Çoktan o fotoğrafın, varlığını unuturuz. Sadece kendimizi ve sevdiklerimizi unutmayız. Oysaki duvara o fotoğraf, özenle asılmıştı. Kabul etmeyeceğimiz gerçeği, hiçbir zaman dile döken olmayız. Nedir o gerçek? Tabi ki de duvar, astığımız fotoğrafı taşıyabilecek miydi? Yani evin duvarının sağlamlığına tam olarak bakmayız. Genelde ev alırken dış görünüşüne bakarız. Duvarların göz kamaştırıcı güzelliği de evin temelden sağlamlığını unutturur. Yeterince göz kamaştırıcı ev yerine, gözümüzü ikna edecek sağlamlığa bakabilsek ve toplumca bunu yapabilsek. Belki o zaman duvarda asılı kalan fotoğraf aniden gelen bir sarsıntıyla paramparça olmaz. Sarsıntı’nın ne demek olduğunu gayet iyi bir şekilde anlamışsınızdır. Hâlâ unutulmayan acı hatıraların, unutulmayan doğal afeti “DEPREM.” Tam da bu sayfa, bu doğal afete ayrılacak bir sayfa. Çünkü bizler yaşadığımız bu ülkede depremin bilincin de değiliz. Tam olarak deprem fay hattı üzerinde yaşamamıza rağmen birçok şeyin farkında değiliz. Deprem, hayatımızın bilinen bir gerçeği ve geleceğin de korkulu rüyası. Geçen yıl yaşadığımız ağır felaketlerin yer aldığı, onca kayıpların yaşandığı ve sonucunda bedel ödediğimiz asrın felaketini unutmadık ve unutmayacağız da. Bizlerin de ansızın gelen felakete karşı her zaman tedbirli olmamız gerekiyor. Başta ev seçimine değinmek istedim. Çünkü gün içinde ve gün sonunda en çok zaman geçirdiğimiz ortam. Nasıl olabilir de dikkatli bir şekilde araştırılmayıp ev gözüyle yaşanılacak ortam olarak bakılır? Evin duvarları sağlamsa acılar bir nebze uzaklaşır, korkular ise zamanla azalır. Yanlışlarla, hatalarla birçok can o enkazın altında can verdi. Kimisi yaşam mücadelesinde galip geldi, kimisi de yenik düştü. Yenik düşenler, hafızamızda acı hatıralar bıraktı. Birileri çocukluğunun baharında, birileri gençliğinin en güzel günlerinde ve birileri de yaşlılığının son evresin de o enkazın altında hayatlarının son yolculuğuna uğurlandılar. O enkaz, her acının odak noktası. Depremi, doğal afeti unutturmayan ve bir sonra ki bilinçsizliğimizi de hatırlatan. Bu ülke, kimsesiz olarak mezara koyulan çocukları asla unutmayacak. Art arda bir sarsıntı gerçekleşti ve o güzel yürekli çocuklarımızı, abilerimizi, ablalarımızı duvarda asılı kalamayan anılarıyla aldı götürdü. Geriye ailelerin hiç bitmeyecek acıları kaldı. Bu acıları tekrardan yaşamak istemiyorsak depremi her an, her saniye tedbirle karşılamamız gerekiyor. Deprem, bizimle birlikte yaşamın içinde yer alıyor. Bu yüzden depremin bilinciyle, bilinçlenelim.