Türk dili, tarihi seyir içinde kendini geliştirerek ilerlemiş ve zenginleşerek bu günlere intikal etmiş bir dildir. Tarih boyunca, bulunduğu coğrafyalardan kendine pek çok şey katarak bugüne dek gelmiş bir kültür, edebiyat ve sanat dili olarak varlığını ilerletmiştir. Bu ilerleyiş pek tabi geçtiği coğrafyalarda bulunan dillerden etkileşimle olmuştur. Türk dili, geçtiği birçok coğrafyada bulunan dillerden sadece etkilenmekle kalmayıp bulunduğu yerlerde kullanılan dillerdeki bazı sözcükleri de söz dağarcığına katmıştır. Lakin bu belirli kurallar dâhilinde olmadığı için birçok yanlışlığı da beraberinde getirerek günümüze dek kullanılagelmiştir. Kendine özgü bir yapısı olan Türk dili, zamanla başka dillerden kendisine katılmış, halk tarafından kullanılmaya başlanmış sözcükleri, kendi kalıplarıyla özdeşleştirip bazı sözcüklere yaptığı ekleme ve çıkarımlarla ya da bazılarına yaptığı farklılıklarla yeni bir sözcük oluşturup yanlış bile olsa onu kullanmıştır. Türk dilinde, çok eski zamanlardan beri çoğunlukla Türk dilini kullananların bulundukları coğrafyaya odaklı, başka dillerden geçen oldukça çok sözcük vardır. Bu sözcüklerin hemen hemen her birinin Türk Dilinde ve Türk Edebiyatında kullanım alanları geniş bir yer tutar ve her birinin ayrı önemi vardır. Lakin başka dillerden dilimize girmiş ve bizimde yaygın bir şekilde kullandığımız bu sözcükler, söylemsel olarak yanlış algılandığı için halk arasında yanlış telaffuzla yayılmış ve bu şekilde kullanılmaya devam edilmiştir. Halk tarafından yanlış olarak algılansa da sürekli olarak kullanılması, benimsenmesi ve yaygınlaşması artık dilde yerini almasını gerekli kılmıştır. Türk dilinde yanlış kullanımla ifade edilen bu tarz sözcüklerin her birine " Galat " ismi verilmiştir. Bir dil bilgisi terimi olarak " Galat" sözcüğü, Arapça kökenli olup " hata, yanılgı " anlamında kullanılmıştır. Bu kelimenin kullanımı Arapçada, halk tarafından yaygın olarak bilinen ve halkın benimsendiği yanlış sözcüklerin geneline verilmiş, artık dilde yer edinmiş sözcükler için söylenmiştir. Bu terim, dilin ses bilgisindeki, şekil ve yapı bilgisindeki, söz dizimindeki yanlışlar için kullanılmıştır. Bunlar Osmanlı aydınlarının Arapça içerisindeki sözcükler için kullanmış oldukları bir terimken bununla beraber Farsça batı kökenli kelimeler ve hatta Türk dili içindeki bu tarz yanlışları da "Galat" kavramı içene almışlardır. Bu kavram dâhiline giren sözcükleri tespit eden ve değerlendiren Osmanlı Aydınları, galatların asli şekillerini göz önünde bulundurmuşlar ve dilin iç işleyişini çokta dikkate almamışlar ve hatta galat şekillerinin kullanımını bir cahillik olarak addetmişlerdir. Türk dilinde, bu tarz yanlışlıkların halk dilince sıkça yapılması dilimize bu kavramın girmesine sebebiyet vermiştir. Bununla birlikte bazı kelimelerin anlamlarının bilinmeden konuşulması ve benimsenmesi Türk Dilinde galatların sayısının artmasına neden olmuştur. Giderek artan bu tarz yanlışların her birine " Galat-ı Meşhurlar " ismi verilmiştir.
Galat-ı meşhurlar, halk tarafından sıkça kullanılan ve yaygınlaşmış birer dil yanlışlarıdır. Lakin birçok dil bilimci, galat-ı meşhurları Türk diline yapılmış bir katkı ve Türk dilinin bir zenginliği olarak kabul etmiştir. Bu yanlışlıklar tarihi seyir içinde her dönemde rastlandığı gibi günümüzde de oldukça yaygın olarak kullanılmaktadır. Atalarımız, doğrusunun bilinmediği ya da gitgide unutulduğu, artık yerleşmiş bir yanlış olan bu galatlar için şu ifadeyi kullanmışlardır, " Galat-ı meşhur, lugat-ı fasihten evladır. " Bu anlayışın sahipleri, bu sözle şunu ifade etmektedirler: " Halk dilinde yaygınlaşmış ve söylemleri meşhur olmuş yanlış kelime veya söz kalıplarının, doğrusu bilinmeyen ve yahut unutulmuş olan kullanımların yerini alabilir." Pek tabi birçok dil bilimcinin karşı çıktığı bu ifade, bazı dil bilimciler içinde Türk dili için kabul edilemez ve derhal doğrusunun kullanılmasına yer verilmesinin istendiği bir olaydır. Onlarda " Lugat-ı fasih, galat-ı meşhurdan evladır" sözüyle bu düşüncelerine karşılık vermişlerdir. "Galat-ı Meşhurlar" tabiri, bir kavram olarak okuyucuya farklı, uzak ve de yabancı gelse de aslında günlük hayatta bilmeyerek yahut bilsek de artık yaygınlaşmasından dolayı sıkça kullandığımız bir yanlıştır. Pek tabi şunu da ifade etmekte yarar vardır, söyleminde yanlışlık yapılmış her söz " Galat-ı Meşhur" olmaya bilir. Lakin dün olduğu gibi bugünde, zenginleşerek ilerleyen dilimize yabancı dillerden giren her kelime neredeyse bir galata dönüşmüştür. Gündelik hayatımızda sıkça kullandığımız ve Türk dilinin adeta vazgeçilmezlerinden biri olan galat-ı meşhurlar bugün olduğu gibi geçmişte de sıkça söz konusu olmuş ve hakkında birçok kitap yazılıp sohbete vesile olmuştur. Bunlardan en meşhurları, bu konu hakkında yazılan ilk eser olarak da bilinen Şeyhülislam Kemalpaşazade'nin "Risale-i Sakatat-ı Avam" dır.( Eser "et-Tenbih 'ala.-galati'l-cahil ve'n-Nebih" adıyla da bilinir.) Eser Arapça yazılmıştır ve tercümesi ilk Türkçe eser olarakta bilinir. Kemalpaşazade'nin yapmış olduğu bu önemli çalışma daha sonraki yapılacak olan çalışmalara ışık tutmuş ve temel kaynaklık teşkil etmiştir. Konuyla alakalı yazılan eserler genel olarak Kemalpaşazade'nin bu eserinin genişletilmiş bir hali olarak edebiyatımızda yerini almıştır. Galatlarla ilgili ikinci ve önemli bir eseri de Şeyhülislam Ebusuud Efendi, "Sakatat-ı Avam" da yazmıştır.( Eser "Risale fl tashihi 'l-elfazi '1-mütedavile beyne' n-nas" olarak da bilinir.) Ebusuud Efendi'nin bu eseri Kemalpaşazade'nin yazmış olduğu esere ilave niteliğinde olsa da Türkçe yazılması açısından önemlidir. Ayrıca konunun meraklıları, Osmanlı Aydınlarının yazdığı bu eserlere ilaven Cumhuriyet sonrası Zuhal Kültüral'ın meşhurlaşmış galatları bir araya getirip yazdığı " Galatat Sözcükleri" eserinden Türk Dilinde yaygın olarak kullanılan galat-ı meşhurları bulup inceleyebilir.
Şimdi Türk Dilinde yaygın olarak kullanılan ve artık her biri adeta dilimizin bir öğesi haline gelmiş meşhur galatlara bakalım.
Cirim-Cürüm Kelimeleri: " Ateş olsalar cürümleri kadar yer yakarlar! " deyimi gündelik hayatımız içerisinde sıkça kullandığımız söz dizimlerinden biridir. Oysa burada kullanılması gereken kelime cürüm değil, cirimdir. Cürüm, " suç, kabahat " anlamına gelen bir sözcüktür. Cirim ise, " büyüklük ve hacim anlamına gelir. Bu sözde ifade edilen, bir kimsenin veya nesnenin ancak kendi büyüklüğü, hacmi kadar zarar vereceğidir. Pek tabi bir kimsenin cirminin büyük veya küçük olması ise cürüm değildir. Lakin bu konuşma dilinde sıkça yapılan yanlışlardan biridir.
'Manşet başlığı' denmemelidir çünkü manşet gazetelerde iri harflerle çıkan başlık demektir. Dolayısıyla yanlış bir kullanımdır. Ya manşet ya da başlık denilmelidir.
'Şöhret olmak' sözleriyle ifade edilmek istenen durum meşhur kelimesi ile doğru olarak anlatılır.
Zaten çoğul halde dilimize geçmiş kelimelere çoğul eki getirimez. Evraklar, teşkilatlar, tezahüratlar gibi kullanımlar galat-ı meşhurlardandır..
"Kara sevda" dilimizde ve edebiyatımızda sıkça rastlarız oysa sevda zaten kara demektir.
Karıştırılan bir diğer kelime ise, Şans. Dilimize nasıl geldiği bilinmeyen bir kelimedir aslında ve bir özenti alıntısıdır. " Baht, talih" demektir . Şanslı için " bahtlı, talihli " şanssız için " bahtsız, talihsiz" kelimeleri sıkça kullanılır . Fransızcadan dilimize giren bu kelime sık sık 'ihtimal' ve 'fırsat' anlamlarında kullanılır. Gerçi, Şemsettin Sami Efendi, DictionnaireFrançais-Turc isimli lugatında bu kelimenin 'ihtimal ' anlamınıda kaydetmiştir, ancak Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük'te bu 'ihtimal' anlamına yer verilmez. Bu sözcüğün 'fırsat ' anlamı ise hiç yoktur. " Bir şans daha var, o da ölmek mi dersin!" mısraı size doğal geliyorsa, ihtimal yerine şansı kullanmaya devam edebilirsiniz, ancak en azından " Bana bir şans daha ver!" dememeli, burada bari fırsat kelimesini kullanmalısınız.
Dilimize başka dilden geçen ve her bir ağızda farklı telaffuz edilen bir galat daha: Meşrutiyet ve meşruiyet kelimeleri. Meşrutiyet: Padişahlık ya da krallığın, bir parlamento ile denetlendiği yönetim biçimidir. Ama bunun yanında bir de meşruiyet kelimesi vardır ki birbirlerinin yerine kullanıldığı sıkça görülür. Meşruiyet ise meşru yani geçerli olma durumu anlamına gelir. Bu durumda 2. Abdülhamit'in ilan ettiği meşruiyet değil meşrutiyettir. Doğrusunun hangisi olduğu hep düşünülen kelimeler, Nüfus - nüfuz. Nüfus, bir yerde yaşayan insan sayısı olarak tanımlanabilir. 'Arsızca nüfusunu kullanıp ticaret yapan filanca …' gibi bir ifade son derece yanlış aslında. Burada makamda bulunmaktan dolayı elde edilen güç manasında nüfuz kelimesi kullanılmalıydı. Bedhah - bedbaht kelimeleri var birde. Atatürk'ün gençliğe hitabesinin Herkes tarafından bilindiğini fakat pek de özümsenmeden dillendirildiğini kullanılan şu yanlış ifadeden anlamaktayız. Bedhah; Farsça kökenli birleşik bir kelimedir ve kötü niyetli hain manasına gelmektedir. Bu kelimenin yerine 'kötü kaderli' anlamına gelen bedbaht sözcüğünün kullanılması yanlış bir ifade oluyor. Sükut-sukut kelimeleri içinde aynı şey geçerli. Başka dilden gelip dilimize yerleşen ve sıkça telaffuz edilen kelimeler arasında bunlarda lakin doğrusu pek bilinmiyor. Sükut da Arapça bir kelime sukut da ama dünyalar kadar fark var aralarında. Sukut: Düşme, kırılma, parçalanma, değerini kaybetme, ahlakça alçalma demektir. Sükut ise konuşmama karşılığına gelen bir kelimedir. Örneğin yaygın kullanılan sükut-u hayal tamlaması ile anlatılmak istenen hayal sessizliği değil hayal kırıklığıdır değil mi? Doğru olan sukut-u hayaldir.
Mahzur- mahsur : Bir mahsurumu mu var yoksa bir mahzuru mu? Bu kelimelerde karıştırılan ve birbirinin yerine kullanılan kelimelerimizdendir. Mahzur kelimesi "hazer" kökünden gelir "sakınca, engel" manasını taşır. Oysa mahsur hisar kökünden gelir ve sarılmış çevrilmiş manasına gelmektedir. Dikkatinizi celbetmek istediğim birkaç nokta daha var:
" Kelli felli" deyimi yine çok kullandıklarımız içerisindedir. Ve 
aslı " kerli felli'dir. Burada " ker" kuvvet, " fel" iktidar anlamındadır.
"Hatasıyla sevabıyla sev." deriz, yanlış söyleriz. Oysa aslı " Hatasıyla savabıyla sev" olmalı. " Savap" yanlışıyla demektir.
Artık " saatler olsun" demeyelim mesela çünkü " sıhhatler olsun" onun aslı.
"Göz var nizam var" galat-ı meşhur, "göz var izan var" fasih-i evladır. ( izan: anlama yeteneği.)
Geçmişten bugüne ve belli ki yarınlara da intikal edecek bu galatların sayısı dilimizde oldukça çoktur. Bunları bilmeyerek yahut bildiğimiz halde artık kalıplaşmış olmalarından ötürü hep kullanıyoruz. Lakin doğrusunu öğrenmemizde ve telaffuzlarımıza yerleştirmemizde fayda var. Çünkü şimdiye kadar kullanılmış bu yanlışları bizler gelecek nesillere aslına uygun bir şekilde doğru olanlarıyla intikal ettirmeliyiz. Okumanın, okutmanın ve yazmanın öneminin daha çok arttığı bugünlerde, söylemlerimizi doğru sözcük yapılarıyla ifade etmek sadece dil bilimcilerinin değil Türk Dili Milliyetçilerinin de asli görevi olmalıdır.
Sözlüklerimizde söylemlerimiz kadar doğru olsun. Her yerde aynı tonda söyleyeceğiniz sözümüz olsun, onlar ki daima galatsız olsun…
KAYNAK
1) Dil Doktoru, Hayati Develi, Kesit Yayınları, 15. Baskı, İstanbul, 2010
2) Kemalpaşazade ve Ebusuud'un Galatat Defterleri, Hayati Develi, İlmi Araştırmalar 4, İstanbul,1997 (http://dergipark.ulakbim.gov.tr)
3) Sözüm Türkçe Üstüne, Mustafa Argunşah, Kesit Yayınları ,İstanbul, 2008
4) Yavuz Bülent Bakiler, Sözün Doğrusu 1, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 11. Basım, İstanbul, 2008,
5) Yavuz Bülent Bakiler, Sözün Doğrusu 2, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 7. Basım, İstanbul, 2007