Türkiye gündemini uzun bir süredir meşgul eden kadın-çocuk cinayetleri ve aile içi şiddet vakalarındaki artış, konunun psikolojik, sosyolojik ve pek tabi siyasal alt yapısının irdelemesini elzem kılıyor.

TÜRK AHLAKI- TÜRK AİLE YAPISI ve AŞINMIŞ ALGILAR

Medyada çıkan, farklı coğrafyalarda yaşanılan benzer konuları takip ederken insan "biz ne zaman bu kadar kötü olabildik?" sualine yanıt ararken, eğitim sistemimize, hukuk düzenimize, sosyo-ekonomik mevcudiyete ve pek tabi siyasal düşüncelere çeşitli eleştiriler yöneltiliyor elbet. Peki, asıl sorun nerede? 
Bireysel ve toplumsal ahlakın çöken muhtevası, konunun irdelenmesindeki ilk adımı oluşturuyor sanırım.  Bireylerin ahlaki yapılarının aşınması yalnızca bireyleri değil toplumu da etkilemesi bağlamında Sosyolog Durkheim'ın "ahlaki görevlerin amacı bireyler değil toplumdur." minvalindeki görüşünü akla getiriyor. Yani bireysel problemler yalnızca bireyi değil toplumun genelini etkiliyor, maalesef. Bireysel ahlakı aşınmış bir kişi ilkin en yakınına, ailesine sonra da topluma zarar veriyor çünkü.Burada şahsiahlak ve sosyal ahlak konusunun birbirinden ayrılmaz olduğu da göze çarpmalı. Hem şahsi ahlak hem de sosyal ahlakkolektif bir bilinçle inşa oluyor malum. Bunun da ilk adımını ise şüphesiz aile inşa ediyor.Aile olgusuna diğer toplumlara göre daha çok önem atfeden bir millet olarak, toplumda yaşanılan çoğu hadisenin aile temelli olgular olması da ayrıca enteresan değil mi? O zaman asıl soru şu: Türk aile yapısı aşındı niye mi tüm bu olanlar?
Aile; sosyolojideki klasik ifade ile toplumun en temel taşı olarak tanımlanır. Bireyler aileleri inşa ederken ailede bireyleri pek çok açıdan inşa edip topluma kazandırır. Bu bağlamda bireyleri ve toplumsal yapıyı inşa eden aile; toplumun en küçük ve en önemli birimi olarak toplumsal alanda ve ilişkilerde önemli rol oynar ayrıca toplumsal yapının bir bütün olarak korunması, işleyişinin geliştirilmesi ve istikrarla devam ettirilmesi için de elzemdir. Bu bağlamda, her açıdan güçlü bireyler güçlü aileleri, güçlü ailelerde güçlü bir toplumu inşa ederken diğer taraftan toplumun içindeki güçlü aileler aynı zamanda güçlü bireyleri de inşa eder. Bu olgunun aşınması, aile kurumunun işleyişinin ve işlevlerinin bozulması, yozlaşması, günümüz toplumunda pek çok olumsuz durumun başat unsuru olarak görülüyor. 
Peki, Tarihte Türk toplumunda aileye yönelik düşünsel yapı, tutum ve davranışlar nasıldı?
Konuyu hem bir sosyolog hem de siyaset bilimci olarak yorumlarken bu konuya dair aldığım en temel referansolan Gökalp'in düşüncelerine atıf yapmak istiyorum.
Ziya Gökalp eski Türk aile yapısı, aile ilişkileri, bireysel algılarla ilgili çok önemli görüşler ortaya koymuştur. Gökalp, ailenin bireylerin kimlik oluşumunda çok önemli bir yer tuttuğu, bireyin bireyle ve toplumla olan ilişkisinde de ailenin bir köprü görevi gördüğünü belirtir. Her ne kadar erken dönem Türk toplumunda Türk aile yapısı erkeğin egemen olduğu ataerkil bir yapı olsa da Türkler ilk dönemlerden itibaren hep medeni, demokrat ve eşitlikçi bir millettir.
Gökalp'e göre, Türklerin muazzam nitelikteki kadim aile gelenekleri, onların farklı coğrafyalara gitmesi, farklı medeniyet dairelerine girmesi ve oralardaki kültürlerden etkilenmesiyle aşınmış olsa da özellikle modernleşme dönemiyle birlikte bu algı ve yapı tekrar dönüşmüş, aile içi dayanışma, karşılıklı sorumluluk ve pek tabi değer aktarımı toplumsal alanın yararına uygun bir şekilde değişmiştir. Bu bağlamda da yeniden özüne dönen Türkler toplumsal yapıyı ve mekanizmaları güçlendirmişlerdir. Modernleşme süreci ile birlikte daha eşitlikçi, daha demokrat ve iş birliğine dayalı bir toplumsal yapı hem bireylere hem de topluma güç vermiştir. 
Toplumsal gelişme ve ilerlemede en başat rolü kadınlara atfeden Gökalp, Türk ailesinin merkezine de kadını konumlandırır. Kadın ailenin, dolayısıyla toplumun en temel unsurudur. Eski Türk toplumuna baktığımızda sosyal- ekonomik- siyasal hayatta da bu realiteyi görmek mümkündür. Gökalp kadına karşı kısıtlamaların, kadınların hor görülmesinin, kadının yok sayılmasının Türk toplumunun hiçbir döneminde olmadığını, diğer taraftan muazzam bir aile hukuku ile kadınların ve haklarının her daim korunduğunu,  güçlü aile bağlarıyla güçlü boyların, güçlü bir milletin yaratıldığı düşüncesindedir. Bu bağlamda güçlü ve ilerleyen bir toplum için kadınların geri kalması düşünülemez. Kadının gelişmesi, ilerlemesi yalnızca bireysel olarak değil toplumun geleceği açısından da kritik bir öneme sahiptir. Gökalp'e göre kadın aileyi kuran, muhafaza eden, milli değerleri yetiştirdiklerine aktararak güçlü aile mekanizması oluşturan ve ayrıca da toplumun sosyal dokusunu şekillendiren en önemli figürdür. Yani bir toplum güçlü kadınlarıyla, güçlü aileleriyle güçlüdür. 
Bugün ise maalesef pek çok saikle kadının ve ailenin öneminin aşındığı bir ortamda maalesef toplumun aşınmış yanlarını konuşuyor ve nedenini arıyoruz. Hâlbuki tarihe baksak, tarihteki Gökalp'ten edindiğimiz bilgilerle Türk ahlakına, eski Türk düşüncesindeki kıymetli algıları bugünlere intikal ettirebilsek, sorunları ortadan kaldırabiliriz. 
Ezcümle, eski Türklerin güzel ahlaklarını, törelerindeki güzel kaideleri tekrar hatırlamak, diriltmek ve yaşamamız gerekmez mi? Daha kaç kadını, kız çocuğunu kurban vereceğiz? Özümüze dönmek, özümüzü idrak etmek, benliğimizi, ailemizi dış unsurların olumsuz etkilerinden muhafaza etmek ve aslımıza uygun şekilde davranmak, yaşamak bizi, ailelerimizi ve milletimizi mutlu, huzurlu ve güçlü yarınlara götürecektir…