Her zaman söylüyorum, siyaset bir bilimdir. Siyasetçi bir bilim adamı gibi davranmak zorundadır. Gittiği bölgenin coğrafyasını, tarımını, sosyolojisini bilmek zorundadır. Gittiği yerde muhatap olacağı kişilerin “işini-gücünü”, psikolojisini, bilmek zorundadır. Mesela Karadeniz’e gidip pancar üretiminden bahsedebilir misiniz? Ya da Konya’ya gelip fındıktan bahsedebilir misiniz?

Daha geniş düşünmeyelim, Konya içerisinde bile Akşehir’de yaşayanlarla Hadim’de yaşayanların; Cihanbeyli’dekilerle Halkapınar’da yaşayanların sorunları ve çözümleri aynı olabilir mi? İşte siyasetçi ürettiği politikalarla halka çözüm sunan ve de halka umut veren insanlardır.

Konya’da elimden geldiğince, davet edildiğim partilerin, derneklerin, vakıfların kongrelerine katılmaya çalışıyorum. Orada da en çok önem verdiğim konu aday konuşmalarıdır. Aday ne sunacak onu merak ediyorum. Bunu şu parti veya bu parti diye de ayırt etmeyin lütfen. Yani sanki “falanca partinin kongresinde konuşan aday çok güzel konuştu da, filanca partideki aday kötü konuştu” diye yorumlamayın. Hepsi birbirinden kötü diye söylüyorum. İşte siyasetçi yetiştiremediğimizi o nedenle belirtiyorum.

Parti kongresinde başkan adayı çıkıyor konuşuyor. Genel başkanına naatla zaten konuşmanın yarısını geçiriyor. Neden aday olduğu, önceki başkandan farklı ne yapacağı, hedefleri, nasıl bir yönetim sergileyeceği ile ilgili düşüncüleri konuşmasında yok. Hatta daha ilginci, konuşma bitiyor, konuşmanın ne için yapıldığı bile belli değil. Konuşma bitince oy verecek delegeler alkışlıyorlar ama sorsan ne istiyordu konuşmacı desen inanın verecek cevabı yok. Yani “oyunuza talibim” bile demeden kürsüden iniyor. Dolayısıyla da bu durumun bir “tık” üstünde olan seçimi kazanıyor. Ama maalesef ülke bir şey kazanmıyor. Siyaset adamı yetiştiremiyoruz, politikacı yetiştiremiyoruz. Devlet adamı yetiştiremiyoruz. Dolayısıyla da “düşük profilli” yöneticiler gelişmekte olan ülkenin önünde bir engel haline geliyorlar.

Siyasetçi yetişmediği için kendisini “dev aynasında” gören siyasetçiler ortaya çıkabiliyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilip, ertesinde genel başkanın rakibi olarak kendini görmek siyasetçi yetiştirememenin ürünüdür.

Burada bir ara verip kısa bir hikâyecik anlatayım. Aslında hiç bahsetmek istemiyordum ama konusu gelmişken kısaca değineyim. Malum CHP’li 11 belediye başkanı Konya’daydı. Programları bitti artık dönüyorlardı. Tam otelden çıktım otel kapısının önünde bir makam aracı önde ardından yanında koşturup araca atlayan güvenlikçiler gördüm. Arkalarından bakakaldım. Sanki bir Amerikan filmi çekiliyor gibiydi. Meğerse Ekrem İmamoğlu otelden ayrılıyormuş. Biz Konya’da zaten alışık değiliz de, diğer 10 belediye başkanına baktım onlarda da öyle bir koruma ordusu falan yok. Belediye Başkanının koruması mı olurmuş?

Her neyse konumuza döneyim. Hani dedim ya siyasetçi yetiştiremiyoruz diye, işte bunlar hep siyasetçi yetiştirememenin uzantılarıdır.

Hani bir söz vardır “çingeneye beylik vermişler önce kendi babasını asmış” diye. Genel başkan himmetiyle bir yerlere gelenler genel başkana kafa tutamazlar. Aslında buna bağlı olarak şunu da yazmalıyım. Bir ilde bir partinin en üstü il başkanıdır. Daha doğrusu il başkanı o ilin genel başkanıdır. Belediye başkanları hatta milletvekilleri örgüt hiyerarşisinde İl Başkanının altındadır. Mesela bir belediye başkanı veya bir milletvekili başka bir ile gidecekse o ilin il başkanının programına ve talimatlarına uyar. Örgüt bilinci ve örgüt hiyerarşisi bunu gerektirir.

İşte bu bilgiler de politik adap gereğidir ama bu bilgileri bilen ve önemseyenler de oldukça azaldı. 11 CHP’li belediye başkanı Konya’da toplanacak Konya Valisinden ve Büyükşehir Belediye Başkanından randevu istiyorlar. Ondan sonra da randevu vermediler diye beyanda bulunuyorlar. Aynı durum CHP iktidarında İzmir’de yaşansa aynı sonuçla karşılaşılır. Yani CHP İktidarında, Ak Partili Belediye başkanları İzmir’de toplanacaklar. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanından randevu isteyecekler. Alacakları cevap buradakinin aynısıdır. Hatta daha ileriye gitmeyelim, CHP’de Muharrem İnce genel başkanlığa aday olunca çoğu il teşkilatının kapısı yüzüne kapanmadı mı?

Şimdi buradaki siyasi adap şöyledir. Bu gelen belediye başkanları tabii ki nezaketen Konya Valisinden ve Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığından randevu isterler. İki makam da tabii ki nezaketen reddetmez ancak programları olduğunu belirtirler. Bu durum sadece “randevu istedik ancak program yoğunluğundan görüşemeyeceğiz” diye aktarılır başka da dillendirilmez. Siyasi adap bunu gerektirir.

Siyasi etikten ve siyasi adaptan uzaklaştıkça siyasetçi yetiştiremiyoruz. Siyasetçi yetiştiremedikçe aynı zamanda Devlet adamı da yetiştiremiyoruz. Bu Devlet adamlığı konusunu da çok önemsiyorum. Bunu da bir ara yazacağım. Mesela bir kaymakamdan bir ilçenin neredeyse tamamı memnuniyetsiz olabilir mi? Veya Devleti temsil eden kaymakam nasıl olur da bir ilçede yaşayanların büyük çoğunluğu tarafından sevilmez?

Kısacası yönetici yetiştiremiyoruz. Bunun için halk olarak bize de çok iş düşüyor. Eyyamcıları bir kenara ayırıyorum, onlar ne yaparlarsa yapsınlar ama bizler vatandaş olarak seçtiklerimize seçilenlerin yaptıklarına, yöneticilerimizin yaptıklarına çok dikkat etmeli ve bunları sorgulamayı huy haline getirmeliyiz. Aksi halde önümüze her geleni yönetici yapmaya kalkarsak yönetilemeyen bir ülkeyle karşı karşıya kalırız.

Dostlukla kalın.