Nuh Tufanı'nda insanlar kendisini, inandıkları Hz. Nuh'un yaptığı gemiye atarak kurtarmıştı. Fakat günümüzde yaşanan felaketler karşısında insanoğlu kendisini kurtaracak gemi bulamayarak en sonunda kendini evlerine kapatmak zorunda kaldı.
Koronavirüsle tanıştıktan sonra hayatımızda birçok değişiklikler oldu. Kendimizi dinlemek, hayatı daha iyi anlamak için fırsat bulduk. Bu sayede birçok şeyi fark ettik. Bu fark ettiklerimizin başında, aslında her zaman üzerinde yaşadığımız, çoğu zaman da önemsemediğimiz doğa geliyor. Bu virüs bizleri eve kapattı. Bu sayede düşünmeyi de öğrenmeye başladık. Evlerimizde biraz sıkıldık, fakat düşünmek için çok vaktimiz oldu. Bu sürede doğadan da ne yazık ki uzak kaldık. Doğanın bizlere sunduğu şimdiye kadar hissetmediğimiz mükemmelliğinin farkına vardık.
Doğa, Dünya gezegeninde, kendi kendini yenileme özelliğine sahip tek varlıktır. Kendi yaşam alanlarımızı genişletmek için doğayı hep hoyratça kullandık. Hayatımız kolaylaşsın diye ürettiğimiz teknoloji sayesinde doğada telafisi olmayan tahribatlar yaptık. Bu virüs insanın doğa üzerinde nasıl bir yıkıcı bir etkisi olduğunu gözler önüne serdi. Bizler şimdi evlerimize saklandığımızda, bizim yokluğumuzda doğada yaşayan tüm canlılar kendi yaşam alanlarına tekrar kavuşarak kendi dünyalarının keyfini çıkarmaya başladı.
Uçakların havalanmadığı, arabaların çalıştırılmadığı, fabrikaların dumanlarının tütmediği bu süreçte, hastalanan doğa da yaralarını sarmaya, kendi kendini tedavi etmeye başladı. Savaşların durduğu, çocukların ölmediği bir dünyada doğa da kendini toparlayıp yeniledi.
Bizler; denizde yüzen, fakat içinde yüzdüğü denizi fark edemeyecek kadar çevresinden habersiz kendi kendine hareket eden bir balık gibiydik. Ancak şu salgın döneminde yaşadıklarımız bize düşünme yeteneğimizin kapasitesini de ortaya çıkardı. Şimdiye kadar hiç düşünmediğimiz kadar düşünmeye başladık. Ufkumuz, hayal dünyamız genişledi. Hayata bakış açımız birden değişmeye başladı.
Bu süreçte aslında etrafımızda şükretmemiz gereken ne kadar çok sebebimiz olduğunu;
Hayatın değersiz meşguliyetleri peşinde koşarken sevdiklerimizi ne kadar çok ihmal ettiğimizi;
Her zaman yanımızda olan, ancak bir türlü önemsemediğimiz değerli şeylerin var oluğunu;
Şimdiye kadar önemsemediğimiz sağlığımızın, aslında ne kadar önemli olduğunu;
Ailemizin bizler için ne kadar değerli olduğunu, onlarla zaman geçirmenin ne kadar keyifli olduğunu;
Sağlıklı yaşamak ve hayattan keyif almak için herkesin birbirinden sorumlu olduğunu, kurallara birlikte uyarsak hayatın normale döneceğini;
Hiç düşünmeden küçücük şeyler için sevdiklerimizi kırdığımızı; aslında dostluğun, kardeşliğin ne kadar önemli olduğunu;
Başımıza bela geldikten sonra sağlığımızın ne kadar kıymetli olduğunu;
Günlük boş koşuşturmalarımızdan neleri ıskaladığımızı, neleri kaçırdığımızı;
Özgürce gezip dolaşmanın aslında ne kadar büyük bir nimet olduğunu;
Sevdiklerimizle güzel günler yaşamak, onlarla kucaklaşmak için sabretmenin ne kadar önemli olduğunu;
Bizlerin doğa karşısında ne kadar aciz olduğunu, bizim onu tahrip ederek ondan aldıklarımızı bizden tekrar aldığını;
Tüm meslekler gibi öğretmenliğin de bir meslek olduğunu ve büyük sabır gerektiren bir iş olduğunu;
Hayatın tek gösterimlik bir oyun olduğunu, bu oyunun da provasının olmadığını;
Hayatın silgisinin olmadığını, sevdiklerimize karşı yaptığımız hataların hayatta kaldığını, bu hataların silinemeyeceğini öğrendik.