Her ne kadar şiirin manasını şairin karnında olduğu söylense de, şiir bir hakikati yakalama uğraşıdır. Batılı bir düşünürün şiir hakkında şöyle bir tezi vardır.

“Çiçekler ne işe yararsa, şiirde o işe yarar” der. Şiir yazmak kadar şiiri yorumlamakta ayrı bir güzelliktir.

Haziran ayının bazı şairlerin vefat ayı olması da ayrı bir olaydır. Nazım Hikmet’in, Orhan Kemal’in, Ahmet Arif’in, Ahmet Haşim’in, Cahit Zarifoğlu’nun, Cemil Meriç’in, Peyami Safa’nın,  Ahmet Muhip Dıranas’ın, Mevlana İdris Zengin’in vefatı da hep bu aylara denk gelmiştir. İşte böyle bir Haziran gününden Karapınar İbrahim Gündüz Anadolu Lisesinin şiir dinletisi yapması da ayrı bir güzellikti. Emeği geçen başta Ünal Cesur hocamıza, gençlerimize en kalbi duygularımla teşekkür ediyorum.

Şiir yazmanın, şiirleri yayımlatmanın, edebi dergilerde yer almanın veya şiir okumanın çok farklı bir özgüven meselesi olduğunu söyleyebilirim. Bu özgüven meselesini İbrahim Gündüz Anadolu Lisesi müdürü Ünal cesur hocamın kırdığını yazmak istiyorum.

Kıymetli Okurlar;

Geçlerimizi değerli olduklarını kendilerine hissettirmek zorundayız.  Her insan yaratılış gereği değerlidir. Bu değeri bir maden çıkarmak gibi emek verip ortaya çıkartmalıyız. Rolümüz değişik olabilir. Okulda öğretmen, evde anne-baba, iş yerinde arkadaş… Bunları çoğaltabiliriz. Bugün bir öğrencinin mikrofon tutup şiir okumanın özgüvenini nerede bulabiliriz. Yedi güzel adam dizisinde ki kekeme çocuğun ansızın kalkıp şiiri takılmadan okumasına ne dersiniz? Bunlar hep mutlu etmiyor mu bizleri. Tüylerimiz diken diken olmuyor mu o sahneyi anımsayınca? Her zaman olduğu gibi farkını göstermiş değerli müdürüm. Geçlerimize kendilerini keşfedebileceği kapılar açmalıyız. Şiirde bu kapılardan biridir. Bu kapıyı sonsuza kadar açmış. Tebrik ediyorum.

“Mısralarda Saklı” başlığı ile sunulan program aslında saklı değil, apaçık biz güzellikte ortaya konulmuş. Aslında saklı olan şey güzeldir. Kıymetlidir. Değerli olanlarımızı hep saklarız. Ama içimizdeki saklı olanları da yeri geldiğinde ortaya çıkartabilmeliyiz. Kimi buna ilham der, kimi imge der. Ben ilhamın daha çok Allah’ın veli kullarına lütfedildiğini düşünüyorum. İmge, yani hayâl, yani kurgulayıcı yazım benim yol haritam olmuştur. Bu nedenle yazının düşünsel bir süreç ürünü olduğunu savunuyorum.

Bununla birlikte ilçemizde edebiyat dergiciliğine biraz önem verilmesinin altını çizmek istiyorum. Bizim lise yıllarımızda duvarlarda yazımız asıldığında ne çok mutlu olurduk değil mi? Hatırlarsanız sanki bütün duvar tapusu ile bizim gibi olurdu. Şimdilerde bir edebiyat dergisinde yazımızın çıkması, bir şiirimiz için geri dönüş yapılması ne kadar heyecan veriyor insana. Bir öğrencisinin mikrofon sırasını kendisine geleceğini bilmesi ne güzel… Seviyoruz aslında mikrofonu… Görünce dayanamıyoruz. Hep böyle olsun gençler…

Anımsarım bir gün kentin en işlek AVM sinde piyano resitali vardı. Dayanamadım Sezai Karakoç’un Mona Roza şiirini okumuştum. Bize sözlerimiz kadar yüreğimizden anlayan gerek aslında. Lise yıllarında milli bayramlarda şiir okuyamamanın hüznü hala içimde. Bu da ayrı bir konu aslında. Bunun için Doç. Dr. Nail Okuyucu’yu tatlı bir tebessümle anarım. Çünkü okulumuz adına resmi bayramlarda şiirleri hep o okurdu. Bunu yazarken hafiften gülüyorum. Kulakların çınlasın değerli kardeşim. İlçemizin seni ağırlaması da ayrı bir güzellik olmuş…

Velhasıl kalemi kâğıda eğdiren rabbe şükürler olsun. Yazana, okuyana, bu ortamı hazır hala getirene kocaman bir teşekkürü borç biliyorum. Şiirin çığır açtığı nice dostluklara, şiirin buluşturduğu nice arkadaşlıklara…