Yılın belirli zamanında da olsa Öğretmenliklerimizi anmak bana hep mutluluk vermiştir. Çünkü hayatımıza küçük bir dokunuş yapıp, o dokunuşların karşılığında büyüyen bir çığ gibi olmasının izahı nasıl yapılır. Elbette onlara vefa borcumuz bir gün değil vefa borcumuz her zaman olacaktır.

Öğretmenler hayatımıza yön veren, bir mum gibi eriyip biterken yine de ışığını veren aziz ve müstesna insanlardır. Bir öğretmenin öğrencisinin başarısını hissettiğinde onun mutluluğunu tarif etmek için hiçbir dil yeterli gelemez. Yıllar önce ameliyat masasında ameliyat olmak için bekleyen emekli bir öğretmenin yanına beyaz önlükle koşarak gelen “Hocam ben şu liseden şu sınıf ve şunun oğlu öğrencisiniz Ahmet”  demesi acaba ameliyat olmak için sedyede bekleyen öğretmene verilecek en güzel moral değil mi? Bu olay aslında hikâye değil. Yaşanmış bir gerçek. Yıllar önce Şırnak Müftülüğünde görev yaparken oğlu Şırnak’a İmam-Hatip olarak atanmış bir emekli öğretmenin anlatması beni duygu seline boğmuştu.

O günlerden bizlere ne kaldı? Elbette bütün değerlerimiz kaybettiğimiz gibi yavaş yavaş bu değerlerde yok olmakta. Bunu da üzülerek yazmak zorundayım. Geçmiş resimlerime baktım da öğretmenimin yanında resim çekilirken bile ceketimi düğmelemişim. Çok değil bu yazdığım. 2000’li yılların başları. Gençlerimizi eleştirmek kolay. Toplumu sorgulamak daha da kolay. Ne diyelim zaferle değil, seferle mesulüz. Yolumuz uzun, yükümüz ağır. Bir öğrencisinin bam teline dokunabilirsek bize kalan o olacaktır.

Burada ilçemizin bir öğretmeni olarak yaşayan ve hayatını kaybeden Matematik Öğretmenim Tacettin Öztürk Hocama’ da değinmeden geçemeyeceğim. Öncelikle rahmet diliyorum. Sınıfta ders anlatırken benim ayağımda çorabın olmadığı görmüş, bunun sebebini sormuştu. “Hocam yurtta kaldığım için bir gün önce yıkadım ama sabah kurumamış”demiştim. Bana babacan tavırla “okul çıkışı arabamın yanında ol sana çorap vereceğim” demişti. O lacivert çorap halâ gözümün önünde. Her ne kadar Matematik dersini anlamasam da Tacettin Hoca benim gönül dünyama çoktan girmişti.

Evimiz şehrin kenar mahallesinde olduğu için Devlet Parasız Yatılı Yurdunun sınavlarına girmemi isteyen, beni teşvik eden Muammer Gökçe hocamı da anmak olmaz elbette… Rabbim sağlıklı ömürler nasip etsin. Ellerinden öpüyorum. Bu ve bunun gibi öğretmenlerimiz elbette sayıları çoktur.

Bununla birlikte köy öğretmenlerine özel yer ayırmak gerekir. Köy öğretmenleri… Çilekeş, fedakâr; ama bir o kadar da mutlu ve umutlu. Köy öğretmenliği kadar zor olan çok az meslek vardır.

Köyden şehre inmek için bazen aylarca bekleyen, ekmeksiz, yemeksiz kalan ama öğrencilerinin sevgisi ile doyan köy öğretmenleri için tek bir mutluluk kaynağı vardır; Öğrencilerinin sevgisini kazanmak…

Bir köy öğretmeni için yaşam koşulları ne kadar zor olursa olsun, mesleğinden aldığı tat büyüktür. Bazen tek bir sınıfta rengârenk çiçeklerle sürdürür öğretmenlik hayatını. Birinci sınıf çiçekleri, ikinci sınıf çiçekleri, üçüncü sınıf çiçekleri ve dördüncü sınıf çiçekleri… Tek tek alır onların kokusunu. Her birinin suyunu, gübresini ayrı ayrı verir. Onları hayata  yetiştirir. Çünkü Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi“Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir.”

Kendini öğretme düsturuna adamış, milli ve manevi değerlerini yaşama, yaşatma gayretinde olan, hayatlarını öğrenciler için adayan bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü kutlu olsun. Hayatta olanlara sağlık ve esenlik, ahirete irtihal edenlere rahmet diliyorum.

Değerli Öğretmenlerimiz;

Bizlere karşı gösterdiğiniz sevecenliğe ve birbirleriyle yarışıyormuş gibi bizlere daha çok şey öğretme çabalarınıza binlerce kez teşekkürler. Daha nice öğretmenler günü görmeniz temennisiyle uzun ömürler diliyoruz.

İyi ki Öğretmensiniz, İyi ki Öğretmendiniz…