Değerli Okurlar; Hepinizi selamların en güzeliyle selamlıyorum.
19 Temmuz Çarşamba günü Hicri Yılbaşını idrak etmiş bulunmaktayız. O gün Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicretini esas alan hicri takvimin 1445. yıldönümüdür. Yeni hicri yılın milletimiz ve alem-i İslam için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Yaklaşık 14 yıl önce Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Müezzin-Kayyım olarak görevimi ifa ederken Hicret konulu hutbem, il müftülüğü bünyesinde oluşturulan komisyon tarafından haftanın hutbesi seçilmiş, o hafta Konya il, ilçe ve köylerinde kaleme aldıklarım dillere ve gönüllere sözcük olup dökülmüştü. Bu hayatım boyunca unutamayacağım anılardan biri olarak kalmıştı. Bugün minberlerde hicret konusuna değinilmesi, beni geçmişe götürmedi değil.
Sevgili Okurlar;
Hicri takvimin ilk yılı, Peygamber Efendimiz (s.a.s) ile ashabının Mekke’den Medine’ye hicret ettiği 622 yılıdır. Bu yıl, Allah Resûlü (s.a.s)’in öncülüğünde Müslümanlar, Mekke’deki çileli günlerin ardından İslam’ı daha rahat yaşayabilmek için Medine’ye hicret etmişti. Hz. Ömer, bu hadisenin yaşandığı yılı, halifeliği döneminde hicri takvimin başlangıcı kabul etmişti.
Hicret, insanlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Hicret, sıradan bir göç değildir. Hicret, geçici menfaatler uğruna bir diyardan başka bir diyara gidiş de değildir. Hicret, can ve mal korkusuyla bir şehirden kaçış hiç değildir. Bilakis hicret, Allah rızası uğruna her türlü dünyevi beklenti ve gayeyi bir kenara bırakarak çıkılan kutlu bir yolculuktur. Hicret, ideallerle yücelen bir hayatı mümkün kılmak için başlanan mübarek bir seferdir. Hicret, insanı yaratılış amacından uzaklaştıran her şeyi geride bırakmaktır. Kötülükten iyiliğe, zulüm ve haksızlıktan adalet ve hakikate kararlı bir yöneliştir. Hicret, insanı Allah’a kulluktan alıkoyan her türlü nefsani arzu ve istekten yüz çevirmektir. Haram ve günahlardan kaçınmaktır. Tövbe ve dua ile Rabbimizin engin rahmetine sığınmaktır.
Hicret bizi dünyevi arzulardan kurtarıp, ebedi aleme hazırlığın bir süreci olmalıdır. Ne zaman bu dünyanın yabancısı olduk ve ahiret hayatının hazırlığında kendimizi bulduk, işte o zaman gerçek muhacir olmuş oluruz. Anlarız ki bizi buraya değil biz nişanlıyız ötelere… Birmedeniyetin inşası olan hicret, bizim yüreklerimizde yeni bir ülkeler kurmalı, kalbimizde yeniden filizlenecek baharlar getirmelidir. Bu baharların çiçekleri kardeşlik olmalı, sevgi olmalı, barış olmalıdır. Hicret bir sabah kalktığımızda komşumuza selam verirken onun kalbine doğru gidilen mesafe olmalıdır. Hicret, bazen kendi içimize doğru yürüyüş olmalıdır. Değil mi ki en uzun yürüyüş insanın kendi kalbine doğru yürümesidir. Hicret, bu yürüyüşte insanın kendi eksikliklerini görmesidir.
Ey Muhacir kardeşlerim;
Yunus Emre’nin dediği gibi “Bu dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti”. Bir tiyatro sahnesinde hepimize rol verilmiş, sırasıyla rolümüzü oynayıp gidiyoruz. Kimimiz bu tiyatro sahnesinde zengin, kimimiz fakir, kimimiz anne, kimimiz baba oluyoruz. Sahnenin perdesi kapatıldığında gerçek hayatımızla baş başa kalacağız. İşte hicretimiz bu dünyaya gönderilişimizin gerçek amacına uygun olursa muhacirliğimiz kutlu olmuş olur.
Yollarımızın, yoldaşlarımızın, yolculuklarımızın, hicretimizin, muhacirliğimizin sevgiden, saygıdan, karşılıklı anlayıştan, muhabbetten yana olması umuduyla bütün okurlarımın hicri yılını en kalbi duygularımla tebrik ediyorum.
Selam ve sevgilerle sizi yüreğinizin sahibine emanet ediyorum.