Kıymetli Okurlar; 90 lı yılların sonunda devlet parasız yatılı yurdunda kalırken bir yandan lise okur bir yandan yurdun soğuk koridorlarında duvarlara hayallerimizi çizerdik.
Mütala, ve yatsı namazından sonra yat emri gelince yatakhanelerimize çekilir, uyumaya çalışırdık. Her öğrenci bildiği şarkıyı söyler, sıra bana gelince Ferdi Tayfur’un “Gitmeyin Yıllar” şarkısını söylerdim. Belletmen Hocaya yakalanma korkusu, şarkı bitmeden bizi bitirirdi. Bir diğer arkadaş yine Ferdi Tayfur’un başka şarkısını söylerdi.
Aynı yıllarda radyoculuk ilçeye yeni gelmiş KAR-FM bize 100.3 frekansından gönül dünyamıza sesleniyordu. Özellikle esnaf gençler kendi aralarında gruplar kurar, birbirine istek gönderirlerdi. Mesela sevda yelleri bizdik. Grup ismini Ferdi Tayfur’un şarkısından alıyordu. Kimlerdi bilmiyorum ama,günahkâr mahallenin tövbekâr çocukları vardı. Her istek kartının son cümlesi bize istek isteyen grup ve rumuzlara da armağan ediyoruz olurdu. Rumuzlar hep Ferdi Tayfur’un şarkı isimleri olurdu. Mesela Tiryaki, Sabahçı Kahvesi gibi… Günümüz dilinde sosyal-medya iletişimi o zamanlar buydu. Bunları okuyanlar yani spikerler biri Oğuz Aygün Yalçın diğeri ise Öğretmen amcaoğlum Osman Birgül’dü. Tınılar hala kulağımda…
Peki, neydi bizi bu kadar sürükleyen… Bu kadar toplumu etkisi altına alan Ferdi Tayfur rüzgârı nereden esiyordu? İçimizde neden bir Ferdi Tayfur yatıyordu? Neden kasetleri elden ele geziyorve neden kaset sahibi kişi çok ayrıcalıklı oluyordu? Köydeki çoban, çarşıdaki esnaf, yurttaki öğrenci neden gizli gizli Ferdi Tayfur dinliyordu?
Ben olayın sosyolojik boyutuna bakmak istiyorum.
Değerli Okurlar;
Toplumdaki ekonomik çalkantılar, toplumsal kimlik çatışmaları ve siyasi olaylar, köylü kentli kültürünün ayrışması ve sınıfsal farklılıkların ayrılığa dönüşmesi, Arabesk müziğin ve elbette böyle bir anlayışın oluşmasındaki başlıca etmenlerdendir. 1950'li yıllarda başlayan bu süreç 1980'li yıllara kadar sürmüştür.
Uzun yıllar siyasi ve kültürel kutuplaşmaların odağında yer almasına rağmen, sanatsal bir üslup olan arabesk sürekli ihmal edilmiş, akademik müzik çevrelerince de en ufak bir ilgi görmemiştir. Bugüne dek arabesk üzerine yapılan araştırmaların sosyologlarca yazılmış birkaç kitaptan ibaret olması hem konuya duyulan ilgisizliğin hem de müzikolojinin Türkiye’deki hazin durumunun bir göstergesidir. Hâlbuki siyasi ve toplumsal dönüşüm sürecinin bir parçası olarak evrilen ve barındırdığı öğelerle farklı müzik türleriyle eklemlenen arabesk, tartışmasız Türkiye’deki popüler müziklerin yapısını besleyen en temel üsluptur.
Diğer arabesk sanatçılardan farklı olarak Ferdi Tayfur beyaz perdeye daha çok girmiş, sinema dünyasında ön plana çıkmıştır. Mesela; Babası bir ağanın kahyası olur, Ferdi Tayfur ağanın kızına aşık olur. Baba bu evliliğe karşı gelmeye çalışır. Ferdi Tayfur köyü terk eder. Günümüzde buna benzer olaylar olmuyor mu? Veya fakir sevgili, zengin kız temaları, zengin kızın Ferdi Tayfur yerine zengin birini tercih etmesi gibi… Aslında bu etkenler ve sebepler bize tanıdık gelmiyor mu?
Ferdi Tayfur müziğinde ve filmlerinde Anadolu insanının hayatını sonuna kadar eserlerine işlemiştir. Bu belki tezlere konu olacak türdendir. Bugün belki bütün sosyal medya hikâyelerinde ve paylaşımlarda bulunuluyorsa bence birinci sebebi budur. Yani halkın içinden, halk için çıkmak. Dolayısıyla yapılan müziklerde dinleyici kendisini büyük oranda bulmaktadır.
Bir arabesk sanatçı olan Ferdi Tayfur’un vefatı sebebiyle bunları yazmak kalbimce hasıl olmuştur. Toplumun büyük parçasına mal olmuş, toplumun bir parçası olan Ferdi Tayfur’a Allahtan rahmet diliyorum. Bir gün gitsen bile hatıran yeter demişti ve geride hatırası kaldı.