Kıymetli Okurlar; Geleneksel anlayışa göre akışına müdahale edilemeyen, uzatılıp kısaltılamayan, insanın kontrol alanı dışında yer alan nadir öğelerden birisi ‘zaman’ dır. Bu anlayışa göre her kişinin mevcut zamanı sabittir ve kişi onun üzerinde her hangi bir denetime sahip değildir.
Satın alınamayan, depolanamayan, nasıl harcandığının anlaşılamadığı, durdurulmasının mümkün olmadığı, bir kaynaktır. Hayatımızda sahip olduğumuz en önemli kaynaklarımızdan biridir, hatta en önemlisidir.
Modern yönetim düşüncesinde “Zaman” önemli bir üretim faktörü ve bir kaynak olarak ele alınmakta ve bu kaynağın yatırımlar içinde temel bir paya sahip olduğu kabul edilmektedir.İnsan, makine ve finans kaynaklarının etkin kullanılması için büyük mücadeleler vermemize rağmen, bütün üretim girdileri arasında görünüşe göre en az anlaşılan ve en kötü yönetilen kaynak zamandır.
Yüce kitabız da zaman üzerine çok durulmuştur. Asr süresi buna en güzel örnektir. Müfessirler bu surede yer alan “asr” kelimesini, ikindi vakti, ikindi namazı, mutlak zaman, Hz. Muhammed (s.a.s)’in asrı gibi farklı şekillerde tefsir etmişlerdir. Ancak “asır”, bütün bunları kapsamakla birlikte; surenin mesajına ve muhtevasına en uygun olanı “mutlak zaman” anlamıdır.
Zamanında birisi;”Asr suresinin manasını pazarda buz satan birinden öğrendim” diyor. O şahıs sabahleyin pazara çıkar ve şöyle seslenirdi: ‘Sermayesi eriyen bu adama acıyın!... Sermayesi eriyen bu adama acıyın!...’ Onun bu sözünü işiten diğer kişi; ‘İşte insanın hüsranda/zarar ve ziyan içerisinde olmasının anlamı budur’ dedim. Çünkü insana verilen ömür de buz gibi her saniye erimektedir. Eğer insan, ömrünü ziyan eder, maddî ve manevî herhangi bir şey kazanmaz veya ömrünü yanlış yerlerde tüketir ve böylece zaman israfında bulunursa, bu durum insanın hüsranına neden olur.” Peygamberimiz birçok hadis-i şeriflerinde insanları Allah’ın verdiği maddî ve manevî nimetlerin kıymetini takdir etmeye çağırırken; bunlar arasında zamanı özellikle zikreder.
Değerli Dostlar;
Bu kadar üzerinde durulan bir konu hakkında onun değerinin bilinmesi gerektiğini düşünmekteyim. Çünkü günümüzde bu varlığı eritip bitirecek o kadar etken var ki; bu sadece bir köşe yazısında anlatılmaz. Ne yazık ki toplum olarak sürekli takibinde olduğumuz maalesef hayatımızın bir parçası olmuş diziler, bizim en değerli vaktimizi alıp götürmektedir. Her yeni yayın yılında başlar, kimin hangi diziyi izlediği konuşulur, diziler üzerine yorum yapılır hatta yeni bölümünde olabilecek olaylar hakkında konuşulur. Biz bütün bunların neresinde olmalıyız?Peki, bütün bu süreçte olup bitenler bizim ruhumuzu yormaz mı? Bize ait olmayan hayatlar gündemimizi ve beynimizi neden yoruyor? En değerli hazinemiz zaman sermayemiz eriyip giderken bu bize acı vermeyecek mi? Bir azap hissetmeyecek miyiz?
Elbette yapıcı olan, bize değerlerimizi öğreten, geçmiş ile gelecek arasında bağ kuran dizilerimiz vardır. Ama onun haricinde aile kurumu üzerinde olumsuz etkiler yapan, olumsuz bir olay üzerinde alkol ve sigaraya sarılıp bunu normal kılan, kötülerin her zaman güçlü, iyilerin ezilmeye mahkum olduğunun vurgulanması, sözlerin ve hayatının birbiri ile örtüşmemesi, dışarıda sınırsız yemek-içmek, sınırsız alışveriş vs.. Dizilerde yaşlar önemsenmeden sevgili olma durumlarının normal olması, anne ve babaların despot olduğunun vurgulanması, çocukların her zaman haklı olduğunun ön plana çıkması, sıradan hayatın değil de ya çok sefil ya da çok zengin hayatın anlatılması, toplum olarak çözülmemize sebep olmuyor mu?
Sevgili Kardeşlerim;
Zamanın kıymetini bilerek bizim olmayan hayattan sıyrılıp, bizim olan hayata yönelmemiz gerekmektedir. Başkalarının gerçek olmayan hayatına ayırdığımız vakti, kendi gerçek hayatımıza ayıralım. Sevdiklerimize zaman ayırmazsak, zaman bizi sevdiklerimizden ayırır. İçinde hayatımızın olmadığı dizilerden kendi öz dünyamıza döneceğimiz günlere kavuşmak ve zaman neden en değerli hazinenin kıymetini bilmek umuduyla…