1994 yapımı dram türünde olan yönetmenliğini ve senaristliğini Nurettin Özel'in yaptığı "Garip Bir Koleksiyoncu"

filminde rol alan mezar bekçisi, benim düşünce dünyamda bana farklı izler bırakmıştı. Özellikle film içinde geçen bazı konuşmalar çok etkileyiciydi.  Mesela; mezarlığa defnedilecek bir cenazenin yakını, cenazenin defni için kazılmış bir yer istiyor. Mezarlık görevlisi ise hazırda her zaman için iki mezarın olduğunu söylüyordu. Mezarın birinin kendisi için diğerinin ise her an gelebilecek bir cenaze için olduğunu söylüyordu. Ve herkesin bir gün öleceğini bildiğini farklı bir dille söylüyordu. Kendisinin de öyle… Mezar kazıcısınında birgün kendi mezarını başkalarının kazacağını bilmeside kaçınılmaz bir gerçek. Tıp kı her gün cenaze salâsı veren Müezzin-Kayyım'ın bir gün kendi ölüm ilanının başkası tarafından okunacağı gerçeği...
    Benim düşünce dünyamda böyle gel-git likavramların farklı bir yeri vardır. Ben bu farklılığı çoğu zaman şiirlerimde, yazılarımda yer veririm. Mezar görevlisi, mezar kazıcısı, mezar taşçısı ve ölüm kavramı bunlardan biridir. Bir gece, mezarlık sokağından geçerken yol üzerinde bulunan bir petrol istasyonuna uğramıştım. Gece nöbetinde olan görevliye "Sürekli ölümle yüz yüzesin. Bu senin dünyana ne katıyor"? Diye soru sormuştum. Ama istediğim cevabı alamadım. Aslında almak istediğim cevap bendeydi. Sadece ondan duymak istemiştim. Her gün ölen oydu, oysa gömülen başkaları…Biliyordum bunu.Ama söyleyemiyordu gece nöbetçisi. Söyleyemeye de cesareti yoktu.
    İşte bu duygularla yazmaya başladım bugün.
     Aslında Mezar kazıcısı değildi Cezmi abi. Çocukluğumuzdan beri tanıdığımız at arabacı Cezmi abi. İnoba'lı Cezmi abi. Her sabah kalkar atının bakımını yapar, aynı doğrultuda uzanan oklar sayesinde, atın boynunahamidi geçirir ve at arabasını hazır hale getirirdi. Bende okula giderken durur, bisikletin üzerinde uzun uzun Cezmi abiyi izlerdim. Hoşuma giderdi onu izlemek. Küçük bir mahalle camisinin arkasında geniş bir avlunun içinde evi vardı. Aynı avlunun içinde birden çok aile vardı sanki. Ben mahalle camisinde görev yaparken sık sık karşılaşır, Cezmi abi ile sohbet ederdim. Çarşıdan öteberi alacağımızda veya pınarbaşına yün yıkamaya gidileceğindeAnnem Cezmi abiyi çağırmamı ister, "onu tutalım" derdi.Başında şapkası, üzerinde şalvarı, elinde ise kırbacı eksik olmazdı At arabacı Cezmi abinin. Kardeşleri ile yıllarca bu işi yaparlardı. Bunun yanında; bahar mevsiminde ücretle çardaktan kerme (tezek) kaldırır, çok önceki yıllarda Meke Dağı civarından yavşan (yakacak bitki) getirir ve onları satardı.
    Onu daha çok ilçemizin Başaran sokağında, şimdiki Çetmi TOKİ evlerine giderken öncedenat arabacıların durduğu yerde bulurdum. Beni gördüğünde sakin bir şekilde karşılar ve olabildiğince tane tane konuşur, bana nasıl yardımcı olabileceğini sorar, kelimeleri titizlikle seçerdi. Cezmi abinin ilgisini ve samimiyetini kalbimde hissederdim.
    Sonra bu at arabacılığı işi zamana yenildi ve şimdi belki yok olma yoluna girdi. At arabacı Cezmi için belki bu işe noktayı koyma zamanı gelmişti. Bir motor arabası aldığını ve mezar kazıcılığını meslek edinmeye başladığını öğrenmiştim. Değişen sadece meslekti. Kendi hiç değişmemişti. Beni gördüğünde benimle sohbet eder, bana hal hatır sorar, muhabbetine doyum olmazdı. Bende ona" senin konuşmandaki güzelliğe hayranım" der gülüşürdük
    At arabacı Cezmi abi, adına çocukluk dediğimiz hayat bilgisi fotoğraflarına konuşmasındaki güzelliği, Türkçeyi konuşmasında düzgünlüğü ve yüzündeki tebessümü ve rızkını helal yoldan bırakan biri olarakbir tatlı anı bıraktı gitti. Bugün vefat etti. Bugün 1Haziran 2022.
    Alnının teriyle, bileğinin hakkıyla rızkını çıkartan kişiydi Atarabacı Cezmi. Haram bilmezdi ve harama karışmazdı. Hani bir deyim vardır memleketimizde "temiz fukara" diye. İşte onlardandı Atarabacı Cezmi abi. Garip ve hatırnaz bir insandı…
    Gök kubbede hoş seda bırakıp giderlerden oldu At Arabacı Cezmi. Bu dünyada helal rızkın ne olduğunu ve nasıl kazanılacağını öğretti gitti insanlara. Harama bulaşmadan, kul hakkına girmeden de yaşanabileceğini gösterdi nasırlı elleri ile. Bir de fakir bir duruş bıraktı gitti.
    Sanki o beni başında solgun şapkası, çekik gözleriyle bakışları,alnında bir ömrün haritası olan çizgileri, yüzündeki ihtiyar teri, üzerindeki yamalıklışalvarı, ayağında eskimeye yüz tutmuş kara lastiği ve elinde deri kırbacı ile bekliyor gibi bir yerlerde. At arabacıların beklediği köşe başlarındayinebekleyecek, dershane çıkışı beni ellerimde kitaplar ile o görüverecek gibi.
    Rahmet ve selam olsun geride güzellikler bırakabilenlere, selam olsun tüm gidenlere…Sabırlar olsun arkasından gözyaşı dökenlere…