Sosyal medyanın hayatımızı kolaylaştırdığı aşikâr…Hepimiz bunu kullanıyor ve bu hayatımızda yerini alıyor.
Bunun bilgi ve iletişim çağında faydaları elbette çok. Bir resmin paylaşılmasından tutunda, bir hikâyenin kulaktan kulağa, nesilden nesile ulaşmasına vesile olmaktadır. Geçen günlerde bilye oynayan birinin videosunu paylaştığımda olumlu yorumlar aldım. Kısa bir süre de olsa geçmişe yolculuk yaptı vidoyu izleyenler.
Ama bazen toplum olarak bunun ayarını kaçırıyor gibiyiz. Karne paylaşımlarından tutun da, yemek resimlerinin paylaşılmasına kadar… Acaba ruhumuz yine de tatmin oluyor mu? Hikâyesine Gazze paylaşımı yaparak başlayan kişi, hikâyesine arkadaşları ile gülerek kahve içerken yaptığı paylaşım ile devam etmesi acaba bize ne kadar samimi geliyor? Sahi gülmek hakkımız mı bu aralar? Yediğimiz yemeğin herkes tarafından bilinmesi, tatile gittiğimizin başkaları tarafından öğrenilmesi bize ne katıyor? Tatil yapamayan, hayatında restoranda girmemiş insanın hakkı olmuyor mu üzerimizde? Yoksa kısa süreli de olsa kendi ruhumuz mu tatmin oluyor? Bilmiyorum bu hikâyenin sonu ne olur?
Kıymetli Okurlar;
Samimiyet; rabbimize gönülden, bu imanın gereği olarak imanın gereği olarak hiç bir dünyevi karşılık beklemeden sadece Allah'ın rızasını amaçlayarak yaşamaktır. Samimiyet ya olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmaktır. İnsanlar duygularını yaşamakta elbette özgürdür. Ama bu duyguları paylaşmak başkasının hakkına girecek kadar olursa orada durulmalıdır. Babalar gününde, ölmüş babanın resmini paylaşıyorsan ve benim duygularım yerinden oynuyorsa kusura bakma benim hakkıma girmiş oluyorsun. Beğenilme arzusu galiba ruhumuzu okşuyor. Eğer yorum yapan daha çoksa bu ayrı bir hoşumuza gidiyor. Şu farklı bir gerçek; Duygularımızı sosyal medya üzerinden olumlu yansıtıyoruz. Görünüşte herkes kardeşim, dostum tabirlerini kullanıyor ama uygulamada insanlar birbirine selam vermekten aciz. Soruyorum size samimiyet nerede? Selam vermek zorunda kalırım diye insanlar yol değiştiriyor.
Daha da ötesi birini anlatırken kişinin çocuklarının başarılarından da bahsediyoruz. Unvanlar isimlerden ön plana çıkıyor. İbrahim Kalın hoca unvan kullanmadığını, insanın asıl olarak kendisi olarak var olması gerektiğini, unvanların eklenen arz olduğunu, asıl olan cevher olduğunu çok güzel vurguluyor. Gerçekten esas olan biziz. Unvanlar bizden sonra gelir. Çünkü Allah bizi yaratırken dünyanın en şereflisi olarak vurguluyor. Her hangi bir unvan belirtmeden…Buradan hareketle bahsedilen kişinin örnek alınmasını ve çocuklarımıza anlatılması gerektiğini söyleyebiliriz. Ama bunun için örnek alınacak kişiye bu yoldan gitmemeliyiz. Bu aynı zamanda ilgili kişinin ruhunu da okşayabilir ve onu kibre de sokabilir. Günümüzde bu sosyal medya aracılığı ile rahatça yapılabilmektedir. Buraya dikkat çekmek istiyorum.
Bütün bunların yanında bir amaca ulaşamamış insanların içinde bazı şeyler ukde olarak kalmıştır. Onların içlerine kor aleve odun taşımamak gerekir. Sosyal medyanın bizi ulaştıracağı güzel haberlere hep beraber ulaşmak dileğiyle… Sağlık ve esenlik diliyorum.