Bir gazeteci olarak belki de hayatımızda yaşadığımız en karmaşık günleri yaşıyoruz. Hoş gazetecilerin dışında da sade bir vatandaş için bile görülmemiş karmaşaları bu dönemde yaşıyoruz.

Pandemi konusu 2 yıldır tüm yaşam düzenimizi bozmuştu. Şimdi yasaklar hafifletildi, maske zorunluluğu en aza indirildi. Bu konuda 5 gün önce Sağlık Bakanı bir açıklama yaparak vatandaşları biraz rahatlattı. Daha önce yasaklara karşı çıkıp, eleştirenler; bu sefer de yasakların kalkmasının erken olduğunu konuşmaya başlamışlardı. Ama Ukrayna-Rusya savaşı daha yoğun bir gündem olunca bu konu çok uzamadı. Şimdi de aslında vatandaşlar nerede maske takıp takmayacakları konusunda çok da bilgi sahibi olmasalar da bir şekilde idare ediyorlar durumu…

Ukrayna-Rusya savaşı deyince de; bu konuda hiç yazı yazmadığım aklıma geldi. Bir kere şu net: Aslında burada Rusya ve ABD’nin politika savaşları sürmektedir. Yani öyle görüldüğü gibi durum Ukrayna-Rusya değil, ABD-Rusya ilişkileridir. Uzun süredir Rusya’ya karşı Ukrayna’yı kışkırtan ABD, bunun için Ukrayna’ya “NATO üyeliği” vaadini sunmaktadır. NATO üyesi olma hayaliyle umutlanan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski, ABD’nin vaatler ile ilgili güvenirliği konusunda bilgi sahibi olmadığı için bunları gerçek sanıp ABD’nin çıkarlarına göre hareket etmekte bir sakınca görmemiştir. En son ABD Ukrayna’ya füze yerleştirmek isteyince Rusya istihbaratının ABD’nin bölgeye “füze koruma sistemleri” kisvesi altında -sesten hızlı füzeler dâhil- saldırı silahları yerleştirme şüpheleri ile ilgili. Rus tarafı böyle bir hareketin bölgede bir kıvılcıma neden olabilecek bir kışkırtma olabileceği uyarısında bulunarak tepki gösteriyor. İşte vatandaşların “bağımsızlık” talebini en iyi gösteren olaylardan biridir bu. Yani devleti yönetenler “ABD peyki” durumunda olurlarsa sonunda kötü sonuçlar ortaya çıkar. Ülkeler başka devletlerin değil kendi çıkarları doğrultusunda politika geliştirirler.

İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu savaştaki durumu da bağımsız politikalara ve de tarafsız duruşa en güzel örnek olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Ukrayna ile de Rusya ile de dost bir ülkedir. Ne Rusya istediği için ne Ukrayna istediği için ne ABD ne de AB isteyeceği için bu çizgisini kaybetmemelidir. Bu politikasını devam ettirmelidir.

Şimdi yazıyı okuyan birileri bu savaşın ekonomik etkilerini paylaşacaklardır. Ama şunu daha önce birkaç kez söylemiştim yine söyleyeyim; Bizim ekonomimiz uzun süredir iyi yönetilememektedir. Ve de ekonomimiz iyi yönetilemediği için de ekonomimizdeki dalgalanmalar kontrol altına alınamamaktadır. Mazot 20TL’yi bulmuştur ama bu savaş olmasaydı da mazot ucuz falan değildi. Ülkemizde müthiş bir enflasyona doğru gidilmekteydi ve de döviz kontrol altına alınamamaktaydı. Savaş çıkınca en azından bahane oluşturması bakımından ortaya konuldu. Evet, dünyadada akaryakıt fiyatları arttı. Petrolün varil fiyatı arttı. Ama bu kadar artmasaydı da Türkiye’de akaryakıtı oldukça pahalı kullanıyorduk.

Ayçiçek yağı derseniz o da ayrı bir muamma… Maalesef vatandaşlarımız ülkenin liberalleşme adımlarını unuttuğu için sanki kıtlık çıkacakmış gibi alışverişe saldırma alışkanlığının da bunda etkisi olmadığını söylemek saflık olur. BİM’de 2 litrelik Ayçiçek yağı 55TL idi. 1 litrelik yağ da 29TL idi. Yani 2 tane bir litrelik alırsanız 58TL tutuyor. Ve 2 litrelik yağ kalmamıştı 1 litrelik yağ çokça vardı. Şunu artık Türk halkı kafasına yerleştirmeli. Ülkenin yeni sisteminde alışverişleri sadece ihtiyacınız kadar yapacaksınız. Yani 2 adet portakal lazımsa 2 adet alacaksınız. 1 kasa alma devri bitiyor.

Tabii bu bölümde zeytin ağacı kısmına değinmek de gerekir. Şu andaki somut olarak bir zeytin ağacı kıyımı yaşanmıyor ama Hükümet, yasal olarak bunun yaşanmasının önünü biraz açmış durumda. Yani çıkartılan bu kanuna göre zeytin ağaçları kesilebilir. Ancak zeytin ağacı kesmekle, ihanet, birbirini perçinleyen iki cümle olur. Zeytin ağacını bırakın ülkede herhangi bir ağacı kesmek bence vatana ihanettir. Geleceğe ihanettir. Çocuklarımıza ihanettir. 82 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ihanettir. Tarım Bakanlığı bu konuda gereken adımları atmalı ve nasıl vatandan bir santim toprak vermiyorsak, bir ağaç bile kestirmemeliyiz.

Tarım Bakanlığı deyince, malumunuz Tarım Bakanımız değişti. Eski Tarım Bakanı Bekir Pakdemirli’nin uzun süredir değişeceği kulislerde konuşuluyordu. Aslında bakanlığa geldiğinden beri bir kesim hep bu bakanın değişmesi gerektiğini söyledi. Ve en sonunda Bekir Pakdemirli görevden ayrıldı. Yerine Vahit Kirişçi atandı. Yeni Bakan Kirişçi milletvekilliği döneminde zeytinliklerle ilgili toplumun büyük kısmının onaylamayacağı şekilde “yenilenebilir enerjilerin zeytinliklere yerleştirilebileceği gibi bir yasa teklifine onay vermiş olsa da 2009’dan bu zamana; hem AK Parti hem de ülkemiz çok değişti. Bundan sonraki süreçte zeytinliklere sahip çıkacağı konusunda hiçbir tereddüdüm yok. Ama tabii ki neden bu bakanın atandığı konusunda da anlama zorluğu çektiğimi belirteyim.

Ben her fırsatta söylüyorum. Benim Tarım Bakanı adayım Recep Konuk’tur. Bunu da hemşerimiz falan olduğu için söylemiyorum. “Ayinesi iştir kişinin” diye söylüyorum. 1999’da marka olmak konusunda hiçbir atılımının bile olmadığı Konya Şeker’den bir TORKU markası çıkararak Konya Şeker’i bu kadar büyüten birisinin aynı mantıkla bakanlıkta neler yapabileceği konusunda güvenimden ötürü söylüyorum.

Her bakan değişiminde olduğu gibi şimdi de, diğer bakanlıklarda da değişiklik olacağı konusunda dedikodular ortaya çıktı. Sağlık Bakanı’nın değişeceği konusunu dillendirmeye çalışmak bence abesle iştigaldir. Tüm bir pandemi boyunca elinden geleni en iyi şekilde yapan Sağlık Bakanı’nın değiştirilmesinin düşünülüyormuş gibi görünmesi sadece bir takım tarikat ve cemaatlerin bedavadan para kazanmak için aradıkları yöntemlerden kaynaklandığını artık tüm vatandaşlar biliyorlar. En başarılı bakanlarımızdan olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca öyle birkaç tarikata veya cemaate değişilmemelidir. Bu cemaat ve tarikatları artık hükümet kendisinden uzaklaştırmalı ve “gönlünün en ücra köşelerine” göndermelidir.

Gelelim Konya için büyük bir moral kaynağı olan Konyaspor’a… Konyaspor cumartesi günü Galatasaray’la karşılaştı ve çok güzel ve hak ettiği bir oyunla kendi taraftarının önünde Galatasaray’ı 2-0 mağlup etti. Bence bir penaltısının verilmemesine ayrıca hakemin inisiyatiflerini tamamen Galatasaray lehine kullanmasına rağmen bu 2-0 çok değerli bir sonuç oldu. Bu arada artık ülkede hakem hatalarının önüne geçmek şart olmuştur. Bu maçı yönetimine göre hakem Şansalan’a nasıl maç verileceğini merak ettiğimi de belirtmeden geçmeyeyim. Ve şunu da kesinlikle belirtmeliyim ki, sahadaki Galatasaray’la Konyaspor 100 maç yapsalar 99’unu Konyaspor kazanacak durumdaydı.

Herkes bilmeli ki bu durum; fiziksel olarak İlhan Palut Hoca’nın, duygusal olarak Konyaspor taraftarının eseridir. Ve bu iki önemli argümanı birleştiren Konyaspor yönetiminin eseridir. Yönetimi, İlhan Hoca’yı, sporcularımızı ve de tabii ki taraftarı canı gönülden kutluyorum.

Dostlukla kalın.