Şehrin en işlek caddelerinden birinde çok kötü bir kaza olmuştur. İnsanlar kazada yaralanan kişinin başında durmuş öylece, bakıyorlar. Ambulansı aramak kimsenin aklına gelmiyor. İçlerinden biri akıl ediyor da ambulansı arayalım, diyor.


O anda kalabalıktan biri "Durun, ambulansa gerek yok, çekilin kenara!" ben anlarım, diyor. Herkes kenara çekiliyor. O adam da yaralıya müdahale etmeye başlıyor. Orada bulunanlardan biri, sen doktor musun, diyor. Adam da yok, ben doktor değilim, kasabım diyor. Orada bulunanlardan biri, doktor değilsen yaralıya niçin müdahale ediyorsun, diyor. Bizim kasap hem yaralıyla uğraşıyor hem de, kardeşim siz karışmayın ben anlarım, diyor. Birazdan da yaralıyla uğraşmayı bırakıyor ve kenara çekiliyor.
Peki, yaralıya ne mi oldu? Yaralı tabi ki öldü.
İki tür insandan uzak durmak gerekir. Birincisi, çok şey bilip de aslında hiçbir şey bilmeyen insan tipi. Bu insanların hayatı başarısızlıklarla doludur. Mesleğinde kendini yenilemediği, kendini geliştirmediği  için başarısızdır. Bu nedenle de kendi mesleğini yapamaz duruma gelir. Kimse de bu tip insanlara iş vermek istemez.  Sonra da herkesin yapabileceği, yenilikçilik gerekmeyen işlerde kendilerini bulurlar. Hayatlarını geçindirecek durumu garantileyince de herkesin işine ve her işe burunlarını sokmaya kalkarlar. Çünkü onlar, kendilerinin çok şey bildiklerini zannederler. Bazen de bu ruh halleriyle kendilerini ortaya bir kurtarıcı olarak atarlar. Yakınlarındakileri de kendi iklimlerinin, kendi ruh hallerinin içine almaya çalışırlar. Bazen bunlara kanıp inananlar olabilir. Bunların foyası ne zaman anlaşılır? Tabi ki, yaralı ölünce anlaşılır. İşte bu tip insanlardan kendimizi korumamız gerekir.
Kendimizi korumamız gereken ikinci tür insan tipi de, siyah noktalarla hayatlarını karaya boyayanlardır. Hayat sahnesi öyle bir sahnedir ki gün gelir mutlu oluruz, gün gelir mutsuz oluruz. Yaşadıklarımızla bazen neşeli bazen de hüzünlü oluruz. Bu bizim insan olmamızın gereğidir. Yani hayatımızda iyi şeyleri yaşarken bir yandan da kötü durumlara da kendimizi hazırlarsak ve bu da hayatın akışının bir parçası olduğunu kabullenirsek, yaşam bizim için daha anlamlı olur.
HAYAT BİZE BİR KEZ VERİLDİ (2)
Bazı insanlar, hayata bakarken hep siyah noktalara odaklanır. Yani hayatın kötü yönlerine takılırlar. Aslında çevrelerinde kendilerini mutlu edecek, kendilerini şanslı hissettirecek o kadar güzel şey varken, bunlar siyah noktalarda kalırlar. Oysaki o siyah noktanın arkasındaki kocaman duran beyaz zemini göremezler veya görmek işlerine gelmez. Güzel hayat yanlarında olsa bile onu hep ıskalarlar. Şüphesiz ki hayat devam ediyor, bununla birlikte hayata iyi yönden bakma becerisini geliştiremeyen insanların etrafındaki siyah noktalar çoğalmaya başlar. Bir süre sonra da bu siyah noktalar birleşerek arkada görünen beyaz zemini, yani hayatın güzelliklerini kapatır ve görünmez kılar. Ailesinde mutsuzdur, istedikleri olmuyor diye aileye dirlik vermez. İş yerinde istedikleri gerçekleşmeyince mutsuz olur, mesai arkadaşlarına dirlik vermez. Hayattaki başarısızlıkları da gittikçe atmaya başlar. Artık ne olursa olsun ne yapılırsa yapılsın bu insanları mutlu edecek bir şey yoktur. Bu ruh hallerini çevrelerine de yansıtarak, yakınındaki insanlara, sevenlerine zarar vermeye başlarlar. Kahkahalarla gülünen komik şeylerde bile onların suratları asıktır. Çünkü karşısındaki insanların mutluluğu, onlar için mutsuzluktur. Bunlar hayatın akışının hep kendi istekleri doğrultusunda akmasını isterler. Onların istedikleri olmayınca çılgına dönüp, çevrelerine zarar vermeye başlarlar. Bunlar bazen de kendi ruh hallerine ortak edecek birilerini de aramaya çıkarlar. Bunun için de yanlarında çok değişik maske bulundururlar. Yani taktıkları iyi yüz maskeleriyle kendi iklimlerine çekecek insanları kandırma yoluna giderler. Tabi ki, maskenin arkasındaki yüz görünmez. Saf, temiz insanları kandırabilirler. Kimileri bunu çabuk fark edip geri dönüş yapıp, kendilerini ondan kurtarmayı başarabilirler. Ne yazık ki bazıları da onların ruh hallerinin içine girer ve bir  süre sonra da bu insanların hayatlarında siyah noktalar artmaya başlar.  Onlarda da beyaz zemin kararmaya başlar. Hayatları kararır, eşleriyle, çocuklarıyla, çevreleriyle sorun yaşarlar. Yaralının başına gelen, bunların başına da gelir. İşte bu tip insanlardan da uzak durmak gerekir.
Hayat başlı başına bir sanattır. Hayat başlı başına bir film sahnesi gibidir. Otuz saniyelik bir film sahnesi için, yönetmen defalarca tekrar yaptırır. Olmadı, bir daha, der. Yine olmadı, bir daha, der. Fakat, hayatın provası yoktur. Çünkü hayatta yaşanan ne varsa iyileriyle kötülükleriyle orada kalır. Bazen yanlış bir bakış, yanlış bir ses tonu, yanlış bir davranış sevdiklerimizde derin tahribatlar açar.  Unutmayalım! Hayat tek gösterimlik bir oyundur, bu oyunun tekrarı yoktur.
 Sevdiklerimizle daha güzel günler yaşamamız dileğimle….