Kimimiz öğretmen, kimimiz doktor, kimimiz hakim, kimimiz kasap, kimimiz manav, kimimiz ayakkabı boyacısı… Bizler içinde yaşadığımız toplumun yapı taşlarını oluşturan bireyleriz. Her mesleğin kendi içinde bir saygınlığı vardır.

İnsanların meslekleri, bulunduğu konum farklı olabilir; fakat unutulmamalıdır ki insan onurunun birbirinden üstünlüğü yoktur. Onurlu insan olabiliriz; fakat “Ben senden daha onurluyum.” diyemeyiz.

Forest Carter’ın “Küçük Ağacın Eğitimi” adlı kitabında Küçük Ağaç adlı Kızılderili bir çocuğun dedesi tarafından nasıl eğitildiği anlatılır. İbret alarak okuduğum birçok eğitim dersinden sadece birini sizlerle paylaşmak istedim. Hikaye şöyle:

Dede, Küçük Ağaca yaban hindisinin nasıl avlanıldığını öğretiyor. Dede giderek derinleşen üstü dallarla örtülü, hindinin boyundan alçak bir tünel kazarak tüneli derin bir çukura bağlar. Toprağın yüzeyinden tünelin içine doğru mısır taneleri serpiştirir. Yaban hindisi başını eğip taneleri yiye yiye tüneli geçer ve çukura girer. Başını kaldırır, çukurun üstü açıktır, ama çukur derindir. Hindinin tek bir çıkış yolu vardır, başını eğip geri geri gitmek…Ancak hindi başını eğmeyi akıl edemediği için çukurdan çıkamamaktadır. 

Küçük Ağaç dedesine, hindinin kafasını eğip de niçin tünelden dışarı çıkmadığını sorar. Dedesi de “Hindi kendisini herkesten üstün gördüğü için, öğrenebileceği yeni şeyler bulunduğuna inanmadığı için alçak gönüllülük gösterip başını eğmedeği için çukurdan çıkamıyor.” der.  

Çocuklar saf varlıklardır. Büyükler olarak onları çağırırız, onlar bize koşarak gelirler; onları kovalarız, bizden koşarak kaçarlar. Çocukluğumdan beri büyüklerimizin bazı yanlış davranışları içimde bir ukde olarak kalmıştır. Bunlardan birincisi, bizim memlekette düğünlerde, mevlüt törenlerinde misafirlere çoğunlukla lahmacun veya pide ikram edilir. Bu ikramlar önce büyüklere yapılırdı. Biz çocuklar da kedi gibi oraya üşüşürdük. Fakat oradaki büyükler tarafından kovalanır, sert elli birinin de tokadını yerdik. İkincisi, çocukken camiye gider ve ön saflarda namaz kılmak isterdik. Hemen arkadan büyük bir el, elimizden tuttuğu gibi arkaya atardı. Bu tabloyu cami imamımız (Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın.) gördüğünde ise bu adamlara çıkışarak: “Bugün bu çocukları kollarından tutup dışarı atarsanız, yarın da vura vura içeri sokamazsınız.) derdi.

 Şimdi çocukluğumda yaşadığım bu olay aklımdan hiç çıkmaz. Ne zaman bir düğün veya mevlüt yemeğinde bulunsam önce çocuklara ikram edilmesini söylüyorum. Hem ortalıkta hiçbir kargaşa da yaşanmıyor. Yemeğini yiyen çocuk duvar kenarına geçip birbirlerine ne kadar yediklerini anlatıyor.

Yaşça büyük olmakla çocukları hırpalamak hakkı bize verilmez. Biz büyükler, büyük olmakla çocuklardan daha onurlu değiliz…Onurlu olmak insan olmanın hakkını vermektir…Onurlu olmak adam gibi adam olmaktır…

Boyumuz uzun, yaşımız, büyük olsa da gönlümüz alçak olmalı…

Sağlıcakla kalın…