Bugün güncel konulara kısaca bir değinelim istiyorum. Öncelikle aslında gündem olmaması gerekirken sanki çok önemliymiş gibi gündem haline gelen Mehmet Ali Çelebi’nin AK Parti’de siyaset yapacak olması konusundan bahsetmek gerekir.

Mehmet Ali Çelebi, Maltepe Askeri Lisesini birincilikle, Kara Harp Okulu’nu da dördüncülükle bitiren başarılı bir subaydı. Ergenekon davalarında 41 ay cezaevinde kaldı. 2018 genel seçimlerinde CHP Milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 2021 yılında Muharrem İnce’nin kurduğu Memleket Partisi’ne katıldı. Şubat 2022’de Memleket Partisinden istifa etti. Halen TBMM’de bağımsız milletvekili olarak bulunmaktadır. Ve şimdi kendince yaptığı değerlendirmeyle AK Parti’de siyaset hayatına devam edecek gibi gözükmektedir.

Bunun için sosyal medyada bir kesim tarafından linç edilmektedir. “Nasıl AK Parti’ye geçersin” diye. Şimdi bununla ilgili hemen birkaç örnek vermek isterim. Ertuğrul Günay, 1992 yılında CHP’nin kurucuları arasındadır. CHP Genel Sekreterliği yapmıştır. Daha sonra Genel Başkanlığa aday olmuştur. Seçimi kaybetmiştir ancak parti içerisindeki çekişmenin etkisiyle politikaya devam etme şansı kalmamıştır. O da politikayı bırakmak yerine AK Parti’de politikaya devam etme kararı almış ve Kültür Bakanı olarak görev yapmıştır. Kişiliğinden, kendi inandığı siyasetten farklı işler mi yapmıştır? Hayır. Hele ki şimdilerdeki “ABD solcularının” Ertuğrul Günay’ın solculuğunu sorgulamaya ne bilgileri ne birikimleri ne de vizyonları yetmez.

Diğer taraftan, CHP sosyal demokrat bir partidir. İyi Parti, milliyetçi bir partidir. Saadet Partisi din temelli muhafazakâr bir partidir. Deva Partisi liberal bir partidir. Gelecek Partisi muhafazakâr bir partidir. Bu partiler bir araya gelerek bir birliktelik oluşturmuşlar ve bundan şikayet uymamaktadırlar. Temel Karamollaoğlu’nun Saadet Partisiyle, CHP bir araya gelirken, her siyasi görüşe açık bir siyaset izleyen AK Parti’de Mehmet Ali Çelebi’nin siyaset yapacak olmasının neresi garip geliyor bilemiyorum? Çelebi, genç, dinamik ve başarılı bir siyasetçi. Dolayısıyla siyaset yapması da, zaten yeni siyasetçiler üretemeyen ülkemizde, ülkenin yararınadır. Siyaseti de ideolojiden ziyade “ülkesini sevenler ve zarar verenler” diye düşünürsek, Mehmet Ali Çelebi bir seçim yapmıştır ve bunu eleştirmek abesle iştigalden başka bir şey değildir.

Gündemdeki bir diğer konu da malum DP Genel Başkan Yardımcısı Cemal Enginyurt’un TV programında kavga etmesi olayıdır. Zaten tahmin ediyorum ki herkes olayı bildiği ve defalarca izlediği için tekrar konuyu anlatmaya gerek yoktur.

Gazeteci Latif Şimşek tarzını beğendiğim, gazeteciliğini ciddiye aldığım birisi değildir. Ancak şiddeti hiç kimse hak etmez. Yani Latif Şimşek ne yapmış olursa olsun, bir milletvekiline yakışan onu sonuna kadar dinleyip, eğer bir cevabı varsa da o cevabı sözlü olarak vermek olmalıdır. Milletvekili sokak jargonuyla hareket edemez. Tabii ki bu konuda herkesin yönünü korumaya çevirmiş olması da ayrı bir handikaptır. Eğer o şahıs Vekil Enginyurt’un korumasıysa tabii ki ortada bir tartışma, itişip-kakışma varsa, koruma olarak gereğini yapacak ve “koruduğu” kişiyi güvence altına alacaktır. Buradaki sorun ve tartışılacak konu koruma değil, milletvekilinin kendisidir.

Tabii ki bir gazeteci olarak Latif Şimşek’in de halihazırda “tek başına gelseydi” “130 kilo olması, benim iki katım olması bir şey değiştirmezdi” gibi sokak ağzıyla başka TV programlarında konuşması da gazeteciliğe yakışan bir üslup değildir. Ancak ne olursa olsun, hangi meslekten olursa olsun, herhangi bir insana şiddet uygulamanın haklı bir sebebi olmaz. İnsani bir açıklaması da olamaz. Dostlukla kalın.