İnsanların bitkilerle kurduğu ilişkileri tıbbi, besleyici, törensel ve sembolik olarak inceleyen bilime ETNOBOTANİK denir. Etnobotanik bilimi doğa ve kültür arasında kurulan bağın en derin ve köklü yönleriyle ilgilenir.
Doğanın kadim varlıkları olan bitkiler; İnsanlık için sırf gıda ve şifa sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda gezegenin içerdiği bilgilere de ışık tutuyor.
Doğa, insanlık tarihinin en kadim öğretmenlerinden birisidir. Türümüz yeryüzündeki yolculuğuna başladığı ilk andan beri bitkilerle iç içe yaşadı, onları gözlemledi, anlamlandırdı ve çeşitli ihtiyaçları için kullandı.
Bu ilişkiyi yalnızca hayatta kalma çabası olarak da tanımlamak yanlış olur. İçinde kültürün, inancın ve bilgelik sisteminin olduğu çok yönlü bir ilişkidir.
Etnobotanik, insanların bitkilerle kurduğu ilişkileri tıbbi, besleyici, törensel veya sembolik olarak inceleyen disiplinler arası bir çalışma alanıdır. Botanikle antropolojiyi, farmakolojiyle halk bilimini buluşturup toplumların bitkilere ait bilgilerini artırır.
Etnobotanik terimi ilk kez 1895’te Amerikalı botanikçi John William Harshberger tarafından Pensilvanya Üniversitesi’nde arkeoloji topluluğuna verdiği bir konferans sırasında kullanılmıştır. O dönemde “ilkel ve yerli insanların bitki kullanımını” içeren bu terim günümüzde “ilkel” kavramını dışlayarak geleneksel insan-bitki ilişkileri kapsamında yaygın olarak kullanılmaktadır
ETNOBOTANİK BİR MİTOLOJİ
Öte yandan etnobotaniği yalnızca bitkilerden gelen şifa olarak faydacı bir çerçevede değil kültürel belleği de kapsayan bir boyutta değerlendirilmesi gerekir. Bunu açıklarken bir örnek vermek isterim. Kadim uygarlıklarda bitkiler, tanrıçaların ve şifacıların rehberliğinde kullanılırdı. Sümerler’de Gula isimli tanrıça, hastalıkları iyileştirme gücüne sahipmiş ve büyük şifacı olarak da bilinirmiş.
BİTKİSEL TEDAVİ ÖNE ÇIKIYOR
Bugün birçok modern ilaç, geleneksel halk bilgilerine dayalı bitkisel kaynaklardan üretilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2013 yılında yapılan bir araştırma dünya nüfusunun yüzde 80’inin temel sağlık ihtiyacı bitkisel tedavilere güvendiğini ifade etmektedir. Bu veri, etnobotaniğin yalnızca tarihsel değil güncel bir gereklilik olduğunu da gösteriyor.
Sonuç olarak, etnobotanik yalnızca geçmişe değil geleceğe de yönelen bir bilim dalıdır. Bitkiler yalnızca tedavi edici değil öğretici ve bağ kurucu varlıklardır. Onları anlamak, yalnızca türlerini tanımak değil aynı zamanda kültürel ve ruhsal bir dili yeniden çözümlemektir.
TÜRKIYE’DE ETNOBOTANİK
İklim krizi ve biyolojik çeşitliliğin tehdit altında olduğu bir çağda etnobotanik çalışmalar sürdürülebilirliğe yönelik ipuçları da sunar. Yerel halklar, bitkileri ne zaman toplayacaklarını, hangi kısımlarının kullanılacağını ve nasıl dönüştürüleceğini çok iyi bilirler. Bu bilgi, doğaya zarar vermeden şifa bulmanın yollarını içerir. Ülkemiz gibi 4 bini endemik olmak üzere 12 bin bitkinin evi olan bir coğrafya ise etnobotanik için muazzam bir çalışma alanıdır. Ülkemizdeki endemik türlere sahip çıkmalı ve onları korumalıyız.
Hoşça kalın.