2 aydan sonra nihayet TBMM bugün açılıyor. Daha önce birkaç kez yazmıştım ama bir kez daha yeri gelmişken söyleyeyim.
TBMM 3 ay, 2 ay hatta 1 ay bile tatil yapamaz. Bu uzun süreli “yazlık” tatil konusu ülkenin kuruluş yıllarında milletvekillerinin kendi seçim bölgelerinde çalışma yapabilmeleri için konulmuş bir durumdu.
Yani o dönemlerde vekiller seçim bölgelerine günlerce yol gidip geliyorlardı. Düşünsenize Ağrı milletvekilinin Ankara’dan Ağrı’ya gidip gelmesi günlerce, haftalarca belki de aylarca sürüyordu. Dolayısıyla o dönemlerdeki 3 aylık Meclis’in kapanması durumu makul görülebilirdi. Ancak şimdi bir milletvekili Van’da kahvaltısını yapıp, öğlen Ankara’da TBMM Genel Kuruluna katılıp, akşam İzmir’de yemeğini yiyebilir. Dolayısıyla bir aylık bile izin çok çok fazladır. Hele bir de ülkemizin etrafının bir ateş çemberi olduğu dönemde TBMM hiç kapanmamalıdır.
Her neyse TBMM gündemi olmasa da Anayasa’nın 4. Maddesi illaki TBMM’de muhalefet vekilleri tarafından gündeme getirilecektir. Ama her zaman söylediğim gibi bu tür konular suni konulardır. Yani istersen 24 saat gündeme getir bu konuda değişecek bir durum olamaz. Hüdapar’lılar fikirlerini söylüyormuş. PKK ve tüm bölücü örgütler böyle fikirlerini söylemektedirler. Ama bunun hiçbir faydasının olmayacağını kendileri de bilmektedirler. Ben ilginç bir şey söyleyeyim bu arada: Farz edelim ki ülkede bir hükümet yüzde 80’le seçildi ve iktidarı aldı. İnanın yine bu maddeleri değiştiremez. Çünkü Atatürk öyle bir cumhuriyet kurmuş ki, ne yaparsan yap, kökleriyle öyle bir sarılıyor ve de “cumhuriyet direğini” sallayamıyor bile.
Geçmişten günümüze bunu çok sallamaya çalışan olmuştur ama hiçbiri de başarılı olamamıştır. Gerek dinci örgütler gerek siyasi bölücü örgütler Türkiye’de zaten aynı yerden yani Emperyalizmden beslendikleri için bunların aslında birbirlerinden farkı yoktur. Geçmişten günümüze de Emperyalizm, bu tür oyunlarını hep oynamıştır. Her Anayasa değişikliği gündeme geldiğinde bu konu bir açılır ama sonra kuzu kuzu kapanır. Şimdi de farklı olmayacaktır.
Ha bu arada Anayasa değişikliği beklentisi de bana göre biraz zor gözükmektedir. Anayasa 1982’den bu yana 19 kez değiştirilmiştir. Ve de Anayasa’nın üçte ikisi bu değişimlerden bir şekilde etkilenmiştir. Yani aslında artık bu Anayasa’ya 1982 Anayasası demek doğru bile değildir. Ama ne değişmelidir diye sorarsanız hemen söyleyeyim. Cumhurbaşkanının hizmet süresi değişmelidir. Yani Cumhurbaşkanı şu kadar dönem yapar, genel başkanlar bu kadar dönem yapar gibi maddeler ortadan kaldırılmalıdır. Eğer vatandaşı arkasına alıp, seçimlerde başarı sağlayacak bir oyu sağlayan lider zaten görevdeki başkanı seçimde yenebilecektir. Yenemiyorsa da yapacak bir şey yoktur. “Aday olmasın da biz olalım” mantığı reel bir bakış açısı olamaz. İşin demokratik kısmını söylemiyorum bile.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 22 senedir ülkeyi yönetiyor. Hatta seçimin 2028’de olacağını düşünürsek, 26 sene yönetiyor olacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı seçimde alt edecek bir lider bulunamıyor ve seçimler sürekli kaybediliyorsa bunun yolu “Erdoğan aday olmasın” olabilir mi?
Demokrasiyle ilgili çok güzel bir metafor vardır; “Demokrasi en iyi rejim değil, mevcut rejimler içerisindeki en iyi rejimdir” diye. İşte seçimlerde çıkan sonuca bağlı kalmak da demokrasinin bir sonucudur. Ama demokrasinin bu eksikliğinden sadece iktidar partisi değil diğer partiler de yararlanmaktadır.
Şimdi şu bir gerçektir: Eğer Anayasa değişmezse ya da TBMM erken seçim kararı almazsa Cumhurbaşkanı Erdoğan Anayasa’ya göre tekrar aday olamayacaktır. Bu nedenle Ak Parti öncelikle Anayasa değişikliği konusunu yeniden gündeme getirmiştir. Ancak görünen odur ki bu Meclis Anayasa yapabilecek bir Meclis değildir. Bu Anayasa değişikliği gündemi biraz da zaman kazanmaktır. Yani Anayasa değişikliği gündemi uzayacak, bu gündemin sonucunda uzlaşmaya varılmayacak o zaman da “hodri meydan hadi seçime gidelim” diyerek TBMM’nin erken seçim kararı alması sağlanacaktır.
Malumunuz olacağı üzere buna zaten Ak Parti ve MHP “hayır” demeyeceği gibi erken seçim isteyen CHP de “hayır” diyemeyecektir. Bu da erken seçim kararının alınmasını sağlayabilecektir. Ancak bu süreç ancak 2026’dan önce olmamalıdır ki Ak Parti’nin işine gelebilmelidir. Ve “seçim kazanma sürecini” iyi bilen Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, siyasetteki ustalığını burada gösterecektir.
Zaten şu anda her ne kadar CHP tabanı istiyor olsa da, seçim Anamuhalefet Partisi CHP’nin de işine gelmemektedir. Yerel seçimde birinci parti olmak genel seçimde de bu başarıyı devam ettireceği anlamına gelmemektedir. 1989 yerel seçimlerinde birinci parti olup da 1991 genel seçimlerinde ikinci parti çıkan Erdal İnönü’nün SHP’si bunun en iyi örneğidir.
Yani görünen şudur ki; 2026 veya 2027 dönemi yeni seçimin yapılması öngörülen dönemdir. Bu olası seçimde Ak Parti’nin adayı ve nasıl davranacağı ortada iken CHP’de yine bir karmaşa gözükmektedir. Bu konuya da yarın değinelim.