Siyasette “muhalefete muhalefet edilmez” diye bir söz vardır. Ve bu sözü de çok savunmuşumdur zamanında. Ama bir özeleştiri yapmam gerekirse ülkenin bugünkü durumuna baktığımızda suçun büyük kısmının maalesef muhalefette olduğunu görüyorum.

CHP’de bir ara şöyle bir matematik yapıldı. Denildi ki, “genelde Türkiye sağcı bir ülkedir. Yüzde 60-70 oranında sağ oylar; yüzde 30-40 oranında da sol oylar bulunur. Dolayısıyla CHP ne yaparsa yapsın sağdan oy almadığı takdirde iktidar olamaz.” Seçim sonuçlarıyla kıyaslandığı takdirde bu matematiğin doğru gibi gözüktüğü konuşuldu.
Tabii CHP içerisinde, hani kendisini solcu olarak niteleyip de sol yumruğunu havaya kaldıran ABD solcuları bu teoriyi benimsediler. Ve bunun çözümünü de kara çarşaflılara rozet takmada buldular. İşte muhalefette sorunlar da böyle başladı.
İdeolojiler ortadan kalktı. Kimin neyi savunduğu anlaşılmaz hale geldi. Hani eskiden koalisyon kurulurken partiler kendi aralarında neler yapacaklarını, neler yapmayacaklarını bir programa bağlarlardı. Bu bile ortadan kalktı. İşte Altılı Masa’da bunu gördük. Biri İstanbul Sözleşmesi’ni savunurken diğeri İstanbul Sözleşmesi’ne karşıydı.
Ortada ilke kalmamıştı. İdeoloji de kalmadı. Zaten partilerde doğru-dürüst politikacı da kalmadı. Ortak bir payda bulalım denilse de, o ortak payda da bulunamadı. Ve de sonuçta gelinen aşamada siyaset Ak Parti’ye hediye edildi. Vatandaş güveneceği bir muhalefet partisi bulamadığı için her defasında seve seve de olsa, kerhen de olsa, mecburen de olsa gitti Ak Parti’ye oy verdi.
Şimdi yerel seçimler geldi. Muhalefet aynı muhalefet. Hatta önceki seçimlerde güya bir ve beraber olan muhalefet şimdi apayrı bir vaziyette aynı güvensizlikle siyaset yapmaya çalışıyor.
Eskiden genel başkanlar partinin lideri olurdu ve belediye başkan adaylarını belirlerdi. Şimdi İstanbul Belediye Başkanı partinin genel başkanını belirliyor ve genel başkan da mecburen İstanbul yönetiminden elini çekip belediye başkanına yönetimi terk ediyor. Ankara’ya bakınca durum çok farklı değil. Yarı yarıya Ankara belediye başkanı hegemonyası…
Sanırım İstanbul ve Ankara’da durum böyle olunca genel başkan nasıl olsa İzmir’de kimi aday gösterirsem o seçilir. İzmir seçmeni “kesin” CHP’yi destekleyecek düşüncesiyle daha önce Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi beklenmeyen bir adayı çıkardı.
Bir de burada DEM Parti işi çıktı ortaya. DEM Parti ve türevleri PKK terör örgütüdür. Apo terör örgütü başıdır demediği müddetçe benim gözümde parti olarak değeri yoktur. PKK nasıl terör örgütüyse, PKK’ya sırtını yaslayanlar da teröristtir. CHP veya herhangi bir parti bununla işbirliğine gidiyorsa kendi yerini iyi değerlendirmelidir. Vatandaş bunu doğru bulmayacaktır.
Bir de küçük partiler var. İyi Parti Genel Başkanı Akşener, düne kadar sarılıp kaynaştığı İmamoğlu’na karşı bilmem kimi aday gösterecekmiş. Mansur Yavaş’a karşı bilmem kimi aday gösterecekmiş.
Yani inanır mısınız, bu muhalefetin neresinden tutsanız elinizde kalacak durumda. O kadar çok vatandaştan duydum ki “neyse ki cumhurbaşkanlığını kazanmadılar da ortalık karışmadı” diye. Düşünsenize Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu olsaydı, cumhurbaşkanı yardımcıları Akşener, Davutoğlu, Babacan, Karamollaoğlu, Gültekin Uysal, İmamoğlu, Mansur Yavaş olacaktı. 3 Bakanlığı da Ümit Özdağ alacaktı. Şua anda ne cümbüş izliyor olurduk.
Şimdi vatandaşlar birçok sıkıntıyı bir arada çekiyor. En önemlisi de geçim sıkıntısı içindeler. Hani Demirel’in lafı vardı ya: “ Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” diye. Şimdi rahmetli yaşıyor olsaydı da görseydi. Vatandaş muhalefet başa gelmesin diye boş tencereye bile razı.
Ha buna da kılıf bulunmuş muhalefet tarafından. Basın muhalefete yer vermiyormuş da, iktidara yandaşlık yapıyormuş da, iktidar devlet imkanlarını kullanıyormuş da, o nedenle seçim kazanamıyorlarmış. Sevsinler. İstanbul Belediyesi’nin imkanları CHP Kurultayı yerine belediye seçimlerine kullanılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Muhalefet yanlısı olan basın kendi çıkarları için yayınlarda kendi partililerini karalamak yerine Ak Parti’nin eksikliklerini ortaya koysalardı ya.
Yani diyorum ya ne taraftan bakarsanız bakın. Muhalefet bu kadar beceriksiz olunca iktidar istediği gibi at koşturuyor.
Ama bunun asıl kötü tarafı var. Bugün hadi bir şekilde siyaset yürüyor ama biz ne politikacı, ne devlet adamı ne de yönetici yetiştiremiyoruz. Ama ileride ülkeyi yönetecek insanlarımız bu beceriksizliklerin içerisinden gelerek, hiçbir şey öğrenmeden belki de yönetici olacak. İşte asıl işin kötü tarafı bu.
Sağlam bir muhalefet olmayınca iktidardaki herkes kendini gerçekten yönetici, gerçekten politikacı ve gerçekten devlet adamı sanıyor. Bu da inanın çocuklarımızın çok güzel yönetilen bir ülkede yaşayacakları düşüncesini biraz zorlaştırıyor.
Ereğli il olacaktır
Geçtiğimiz Cuma günü Cumhur İttifakının tüm ilçe adayları açıklandı. 6 ilçe bilindiği üzere MHP tarafından aday gösterildi. Geriye kalan 25 ilçe ve Büyükşehir Belediyesi de Ak Partili adaylarla temsil edilecek.
25 ilçenin 3 tanesi bilindiği üzere merkezdeki ilçeler. Yani Karatay, Meram ve Selçuklu ilçeleri. Geriye kalan 22 ilçeden 9’unda isimler değişti. Bu da Hükümet Partisi Ak Parti’nin belediye başkanlarının yaklaşık yüzde 41’i değiştiğini belirtiyor.
MHP 6 ilçede aday gösterdi. Bu ilçeler; Halkapınar, Emirgazi, Doğanhisar, Akören, Çumra ve Ereğli.
Bu ilçeler içerisinden kaç tanesini MHP kazanabilir bilmiyorum ama burada Ereğli’nin yeri ayrı tutulmalıdır. Neden ayrı tutulması gerektiğini açıklamaya çalışayım.