Eskiden uzmanlık denilince aklımıza doktorlar gelirdi.
Yani Tıp Fakültesini bitiren ve pratisyen doktorlar Tıpta Uzmanlık Sınavına girer ardından kazandıkları dal neyse onun eğitimini alır ve o konuda uzman doktor olurlar. “Uzman” denilince haliyle bizim aklımıza da doktor gelirdi.
Danışmanlık konusu ise daha da garip bir konudur. Mesela milletvekili danışmanı, rektör danışmanı, bakan danışmanı, şirket danışmanı, vs. bu danışmanlıkları hiç anlamıyorum bile.
Şimdilerde her şeyin bir uzmanı her şeyin bir danışmanı olmaya başladı. Mesela “terör uzmanı” ne demekse, varmış. Yani buna nasıl bir açıklama getirilir bilmiyorum. Bir şeyi yapmadan, emek vermeden, içinde bulunmadan nasıl uzmanı olunur bilmiyorum. Mesela terör uzmanı denilince aklıma terörün içerisinde bulunmuş. Stratejilerini, hareket tarzını bilen kişiler geliyor. Bu da ya terörle mücadele eden Devlet güçleri içerisinden ya da terör örgütleri içerisinde bulunmuş teröristleri akla getiriyor. Başka türlü bunun bir okulu mu var ki uzman yetiştirsin? Mesela CHP’de Parti Meclisi üyesi de olan 26 yaşındaki bir terör uzmanı vardı. Mesleği terör uzmanı imiş yani.
Daha birçok bu şekilde uzmanlıklar görmeye başladık. TV’lerde boy boy çıkan, strateji uzmanları mı ararsın, savaş uzmanları mı ararsın, iletişim uzmanları mı ararsın? Yani elini salladın mı bir uzmana çarpmaması için uğraş vermen gerekir.
Danışmanlıklar da bundan çok farklı değildir. Bir milletvekili çalışmış, çabalamış, kendince toplumda bir yere gelmiş, ardından milletvekili olabilmek için politik çalışmalarını yürütmüş ve en son milletvekili sıralamasına girip, seçilerek milletvekili olmuş. Ve bu milletvekili bir çocuk yanına alıyor ve “bu benim danışmanım” diyor. Peki, “danışmana ne danışıyorsunuz” diye bir soru akla gelmiyor mu? Şahsen benim aklıma geliyor. Yani o danışman acaba milletvekilinden neyi fazla biliyordur da milletvekili ona danışacaktır çok merak ediyorum.
Hadi bunları geçtik, bir de şimdi şirket danışmanları çıktı. Yani mesela bir lokantacı danışman tutuyor ve işini geliştirmeye çalışıyor. Danışman 30 yaşında, hayatında lokantada yemek yemek dışında bir bilgisi yok. Ama lokantaya danışmanlık yapıp para kazandıracak.
Genelde böyle yazılar hep bir muhatap arar. Ama inanın benim böyle bir amacım yok. Sadece sistem olarak sorgulama gerekliliğine inanıyorum. Herkesi üniversite mezunu yaptık ama bilgi azaldı. Herkesi profesör yaptık ama bilimsel çalışma azaldı. Herkesi “uzman” yaptık doktor azaldı. Herkesi asker yaptık savaş arttı. Herkesi politikacı yaptık kriz arttı. Herkesi imam yaptık günah arttı.
Yani anlayacağınız birilerine iş bulmakla, çözüm bulmak arasında dağlar kadar fark vardır. İşe ad koyduğunuz zaman sorun bitmiyor. İçini doldurmanız gerekiyor. Birilerine uzman dediğiniz zaman o uzman olmuyor. Birilerine danışman dediğiniz zaman o danışman olmuyor. Yani burada başka bir şey olmalı sanırım.
Hani bir fıkra vardır “Temel ve Cemal birer at alırlar. Ama sürekli karıştırırlar hangisi benim hangisi senin diye. Temel’in aklına bir fikir gelir der ki: Cemal, atın birinin kulağını keselim o zaman karıştırmayız belki.
Atın kulağını keserler ama yine karıştırırlar.
Temel der: Ula yine karıştırayruz.
Bari öbür kulağını da keselim.
Hayvanın öbür kulağını da keserler.
Yine karıştırırlar.
Temel der ki: Kuyruğunu da keselim, belki o zaman karıştırmayız. Kuyruğunu da keserler hayvanın.
Tekrar karıştırırlar.
Ve Temel sonunda der ki: Ula Cemal! Hayvanın kulağını kestik karıştırdık. Öbür kulağını kestik yine karıştırdık. Kuyruğunu kestik ama hala karıştırıyoruz. En iyisi sen siyahına bin ben beyazına bineyim”.
Ne diyelim siz siyahı tercih edin ben de beyazı…
Atatürkçü olan Ak Parti mi, CHP mi?
4 Eylül gününden beri bekliyorum. “Acaba CHP Sivas Kongresiyle ilgili bir açıklama yapacak mı” diye. Umarım benim gözümden kaçmıştır ancak ben hiçbir yerde göremedim. Halbuki ulusal Kurtuluş Savaşı’nın en önemli adımlarından biri olan Sivas Kongresi aynı zamanda Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı bir kongre olarak tarihe geçmiştir. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran CHP yönetimleri bu konuda en ufak bir hareket içerisinde olmadılar.
Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkmaktan aciz bir CHP’nin Ak Parti’ye rakip olamamasından daha doğal bir durum var mıdır?
CHP derhal kendine gelmelidir. Atatürk ilke ve devrimlerine dönmelidir. Sivas Kongresi’ni sadece Sivas’ta bir kutlama haline dönüştüren hükümete rağmen bir politika geliştiremeyip, tüm il teşkilatlarında bu kutlamaları yapamıyorsanız o görevi bırakacaksınız. Yapan kişiler gelecek.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri döneminde yazmıştım tekrar yazayım. Farz edelim Millet İttifakı kurulmadı ve İyi Parti de aday çıkardı. Zaten diğer küçük partiler aday da çıkaramazlardı. O zaman farz edelim 4-5 adayla birlikte Kemal Kılıçdaroğlu ve Recep Tayyip Erdoğan da aday olsaydı. İkinci tura kalması için iki aday gerekirdi. Peki, en çok oyu alan ilk iki aday kim olurdu? Erdoğan ve Kılıçdaroğlu…
İkinci turda “Erdoğan karşıtları” ve hükümet karşıtları o zaman nerede buluşacaklardı. Tabii ki, Kılıçdaroğlu’nda. İşte halkın ittifakı böyle olurdu. Dolayısıyla CHP’nin kendinden ödün vermesine gerek bile kalmazdı. Sandıkta halk birleşirdi.
CHP şimdi de yerel seçimler için birilerine ödün verme derdinde anlaşılan. Atatürk isminden bahsetmeyerek, 30 Ağustos’u geçiştirerek, Sivas Kongresi’ni hatırlamayarak Cumhuriyetçilik olur mu? Atatürkçülük olur mu?
Atatürkçülük bu ülkede her zaman geçerli politikadır. Siz yüzde 5 bile olmayan marjinal din tüccarı kesimlere bakmayın. Bu ülkede Atatürk’ü yüzde 95 sever ve sayar. Atatürk’ten ödün vermeye gerek yoktur.
Bu ülkede Atatürk Devrimlerini yüzde 95 doğru bulur. Doğru bulmayan yine marjinal, din tüccarı, dinden rant sağlayan kesimdir. Bunların doğru bulmaması da gayet doğaldır. Kılık kıyafet konusunda bile vatandaş devlet kurumlarındaki saçı sakalı birbirine girmiş, kılık kıyafeti alışılagelen devlet adabına aykırı kişileri doğru bulmadığını her zaman belirtmektedir.
Yani anlayacağınız CHP ne Amerikancı sağ partilere ne HDP gibi bölücülüğe hizmet eden partilere ne de PKK-FETÖ gibi ABD kaynaklı terör örgütlerine ödün vermek ve şirin görünmek zorunda değildir. Sadece kendi olması yeterli olacaktır.
Aslında bilhassa 2015’ten sonraki Ak Parti’yi düşündüğümüzde, uyguladığı ulusalcı politikalarla, üretim ekonomisiyle, komşularıyla ilişkileriyle, dış işleriyle, tarikat ve cemaatlerle savaşmasıyla, dünyadaki konjonktür belirlemesiyle yarın bir gün CHP’nin elinden Atatürkçülüğü de alırsa hiç şaşırmayın. Çünkü bu CHP artık kendi yapısını terk etmiştir ve de düzelmediği müddetçe vatandaş oyunu vermemeye devam edecektir.
Dostlukla kalın.