Seçimlerden sonra yazı yazmak çok zor bir iştir. Çünkü seçimi kaybeden üzgündür, seçimi nasıl kaybettiğini sorgulasan, üzülenler farklı ve yanlış anlar.
Seçimi kazananı övsen veya hatalarını söylesen o cenah yanlış anlar. Dolayısıyla çok zordur. Şimdi bir takım eyyamcılar “gazeteci, yazısını birileri beğensin veya beğenmesin diye yazmaz” diyebilir, her zaman dediğim gibi gazetecinin birçok bilimden haberi olması gerektiği gibi psikoloji bilmesi konusu da burada ön plana çıkmaktadır. Her neyse konumuz zaten bu değil.
Şimdi öncelikle konuyu iyi anlamak için 6’lı masa denilen birlikteliği anlamak lazım. Kemal Kılıçdaroğlu çok akıllıca bir oyun kurmuştu. Bu oyunda Ak Parti’nin milliyetçi kanadını MHP’nin oluşturduğu gibi CHP’nin milliyetçi kanadını da İyi Parti oluşturması gerekiyordu. Buna göre oyunu kuran Kılıçdaroğlu İyi Parti’yi yanına aldı. Bundan sonrası, DP gibi, SP gibi, Deva ve Gelecek gibi küçük oy oranına sahip partilerin ikna edilerek kendi cumhurbaşkanlığı adaylığı için çalışmalarına kalmıştı. 12 Şubat 2022’de bu 6 parti ilk defa bir araya gelerek toplantılarını başlattılar. İlk olarak “güçlendirilmiş parlamenter sistem” diye bir fikir ortaya attılar. Ardından bunun üzerine bu kadar çeşitli partinin “bu fikri savunmak için bir araya geldik” manifestosunun etrafında birleştiler. Yani nasıl bir araya geldiniz sorusunun ortak cevabı “biz bir araya gelmedik sadece ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ için işbirliği yapıyoruz” olmuştur. Bundan sonraki süreçte 11 kere daha bir araya gelen 6 parti “dar alanda kısa paslaşmalarla” işi yürüttüler. Herkes soruyordu “cumhurbaşkanı adayınız kim” diye; onlar da “biz ilkelerde birlik oluşturuyoruz aday kolay” diye cevap veriyorlardı. Ama burada Sayın Kılıçdaroğlu’nun tek düşüncesi kendisinin aday olması idi ve de ne kadar geç bu konu açılırsa o kadar kabul ettirmek kolay olacaktı.
Kılıçdaroğlu neden aday olmak istiyordu? Çünkü bu dönem Ak Parti’nin en çok yıprandığı ve de ülkede birçok şeyin iyi gitmediği bir dönemdi. Yani muhalefetin, Erdoğan’ı ‘yenmeye’ en çok bu dönem yaklaştığı ortadaydı.
Dolayısıyla bu oyunun devamını hepiniz hatırlıyorsunuz; Kılıçdaroğlu aday olmak istedi, Meral Akşener “olmaz” dedi. 3 Mart 2023 tarihinde masayı dağıtan Meral Akşener oldu. Hâlbuki 1 yıldır hazırlanan senaryo buydu. Ve bundan Akşener’in haberi yoktu. Meral Akşener Kılıçdaroğlu’nun adaylık isteğini zaman zaman hissetse de ihtimal vermiyordu. Yine de açıklama yapıyordu “biz seçilecek bir aday çıkaracağız” diyerek Kılıçdaroğlu’na gönderme yapıyordu.
Ve beklenen olunca Akşener masadan ayrılarak şöyle bir açıklama yapmıştı: “İyi Parti kıskaca alınmıştır, buna boyun eğmeyeceğiz. Ne bir kumar masasında ne de noter masasında olmayacağız. Dün 5 siyasi parti ortak aday olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adını söylediler. Biz masaya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın ismini beyan ettik. Ancak önerimiz kabul görmedi. Anladık ki şahsi hırslar Türkiye’ye tercih edilmiştir. Biz İyi Parti’yi bunun için kurmadık. Üzülerek söylüyorum geldiğimiz noktada Altılı Masa millet iradesini yansıtma kabiliyetini kaybetmiştir. Bir noter masasına dönüşmüştür.”
Kılıçdaroğlu’nun kurduğu oyun burada da işlemiş ve İyi Parti “tukaka” olmuştu. Ayrıca İyi Parti’nin masadan kalkamayacağı da bir gerçekti. Nitekim 72 saat sonra 6 Mart 2023’te Akşener geri masaya döndü. Bahanesi de “falanca da başkan yardımcısı olsun filanca da bilmem ne olsun” hikayesi idi.
Buraya kadar Kılıçdaroğlu’nun planı gayet iyi işlemişti. Masadakiler zaten kendi başlarına bir şey yapamayacak partilerdi, bunlara üçer-beşer fazla vekil dağıtılarak ikna edildiler. İyi Parti de bu seçim kaybedildiğinde “günah keçisi” olabilecekti. Ve de gerek altılı masanın partilerinin tabanlarının istememesine, gerekse en büyük ortak İyi Parti’nin istememesine gerekse de CHP seçmeninin büyük çoğunluğunun istememesine rağmen Kılıçdaroğlu aday oldu. 28 Mayıs gecesi kaçınılmaz ve beklenen sonucu hep beraber izledik.
Daha evvel de birçok kez yazdım; bu sistemde öyle çok büyük farklar olmaz diye. Yani seçim 51’e, 49; 52’ye 48; 53’e 47 gibi küçük farklarla sonuçlanır. Yani 60’a 40 gibi bir sonuç bu sistemde göremeyiz. Yani bu yüzde 48’lik oy Kemal Kılıçdaroğlu’nun oyu değil, muhalefetin ve “iktidara oy vermek istemeyenlerin” ortak oyudur. Yani Muharrem İnce’nin aldığı yaklaşık yüzde 31’lik oy nasıl kendi oyu değil aynı zamanda “iktidara oy vermek istemeyenlerin” de oyunun toplamıysa şimdiki de İnce’nin durumundan farklı değildir.
Kısacası aslında Kılıçdaroğlu’nun son bir şans olarak kurduğu bu oyun gerçekten gayet güzel işlemiştir. Bu konuda Kılıçdaroğlu gerçekten iyi bir ‘hesap’ yapmıştır. Ancak sonuç beklenildiği gibi olmamış ve seçimi kaybetmiştir. Bu seçimi kaybeden Kılıçdaroğlu’dur. Dolayısıyla siyasette kaybederseniz bunun bir bedeli olur ve ödersiniz. Yapılacak iş artık bahanelere, mazeretlere sığınmak değil mertçe, ‘kaybettim ve bedelini ödüyorum’ demek lazımdır. Çünkü Kılıçdaroğlu, takımı kendi kurmuş, oyunu kendi kurmuş, gerekli malzemeleri kendi belirlemiş, her işi kendisi düzenlemiş hatta oyunun kurallarını bile kendi oluşturmuştur. Dolayısıyla burada ne CHP seçmeninin, ne de CHP üyelerinin en ufak bir eksiklikleri yoktur. CHP’nin içine çekildiği oyun, değiştirilen felsefesi, içinden çıkartılan Atatürkçülük, toplum değerleri göz ardı edilerek savunulan politikalar, kısacası Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran CHP’den ayrılma değişikliklerinin hepsi Kemal Kılıçdaroğlu’nun eseridir ve de tutmamıştır. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun misyonu tamamlanmış daha fazla yapacağı bir şey yoktur. En doğru yapacağı Kurultay’ı toplamak ve de kenara çekilmektir.
Bu arada CHP’liler çabuk unuturlar, 1993’e bir göz atmalılar. 1989’da SHP’den Ankara Belediye Başkanı seçilen Murat Karayalçın, parti tabanının büyük gözdesi olmuş ve de 1994 yerel seçimleri öncesinde 11 Eylül 1993’te yapılan SHP Kongresinde genel başkanlığa aday olmuştu ve kazanmıştı. Sonra da 1994’te Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Melih Gökçek 23 sene boyunca belediye başkanlığını bırakmamıştı. Halbuki 1994’te Murat Karayalçın aday olmuş olsa idi tartışmasız kazanacak bir adaydı. Aynen şimdi Ekrem İmamoğlu’nda olduğu gibi. Parti üyesi “fan clup” üyesine benzememelidir. Ekrem İmamoğlu Fan Clup’ı dinlerseniz onu genel başkan yapmaya uğraşır sonra 2 seneye varmaz pişman olursunuz. Bu konudan da daha sonraki bir yazımda genişçe bahsedeyim.
CHP Kurultayı yeni genel başkanını hazırlar, ortaya çıkarır ve bu başkanın popüler olmasına gerek yoktur. CHP’li olması yeterli şarttır.
Dostlukla kalın.