Şimdi “15 Temmuz bir tiyatrodur kesinlikle bir darbe falan değildir. Böyle darbe mi olur” desem, biliyorum ki bu yazım CHP’liler ve diğer Millet İttifakı üyeleri tarafından çok sevilir.
Ak Parti ve MHP’liler de “zaten bu solcuydu, goministti, böyle yazması doğal” diye eleştirir hatta küfredenler bile çıkardı. Tam tersi “15 Temmuz büyük bir destandır.” Desem Ak Partililerin, MHP’lilerin çok hoşuna giderdi. Millet İttifakı üyeleri de tam tersi “tukaka” ilan ederdi.
Ama benim için iki fikrin de bir önemi yok. Olaya gerçek haliyle bakmak en önemlisi. Bunun için de tarihsel süreçteki Anadolu’da ve hatta Ortadoğu’da kurulan tarikat, cemaat vb. ne derseniz deyin dine dayalı oluşumlara bakmak lazım. Bu tür oluşumların arkasında daha evvel İngiltere, şimdilerde de ABD’nin olduğunu görmek sanıyorum hiçbirimiz için şaşırtıcı değil. Ünlü İngiliz Ajanı Lawrence (Arabistanlı Lawrence)’ın “şeyhlik” yaptığını düşününce zaten garip olmaması gerekir. Anadolu’da da kurulan birçok cemaat, tarikat, sözde dini dernek, vakıf gibi kuruluşların arkasında da önceleri İngiltere’nin sonraları da ABD’nin olduğunu görmemek için kör olmak lazım gelir. Kurtuluş Savaşı’nda isyan çıkaran, şeyhlerin, şıhların, ardında İngiltere yok muydu? İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin üyeleri arasında şeyhler, mollalar, yok muydu?
İşte Ortadoğu ve Anadolu insanının dini zaafını çok iyi bilen Emperyalist devletler bunu kullanabilmek için her daim bu topraklarda din adamlarını kullandılar. Mesela PKK’ya destek veren nasıl ABD ise IŞİD’e destek veren de ABD’den başkası değildir. Hala günümüzde birçok sözde dini vakıf, cemaat, cemiyet dernek gibi oluşumların parasal kaynağı ve desteği de ABD’dir. Birçok siyasetçinin de yetiştiği “Komünizmle Mücadele Derneklerinin” (KMD) kurucusu ve destekçisinin ABD olduğunu günümüzde artık bilmeyen sanırım yoktur. İşte bu KMD’de yetişenlerden birisi de Fethullah Gülen’di. Ta o zamanlardan ABD ile ilişkilendirmek gereken sözde imamın Türkiye’de ve hatta tüm dünyada geliştirdiği bir ticaret ağı ve aslında “tarikat” ağı vardı.
Şimdi şöyle bir düşünmek lazımdır. Yıllardır Konya’mızda ticaret yapan iş adamlarımız var. Bunların birçoğu bırakın yurt dışında bir ticaret ağı oluşturmayı, yurt dışına çıkarken bile endişeli olan kişilerken; Diyanet İşleri Başkanlığı görevlisi bir vaiz Dünyada bir ticaret ağı kuruyor. Buna kim inanır? Arkasında emperyalizm gücünü almayan bir kişi veya kurum tüm dünyada elini kolunu sallaya sallaya gelişecek, buna kimse inanmaz.
“Efendim falanca iktidar zamanında gelişti, filanca iktidar zamanında gelişemedi” diye bir tartışma da yoktur. Yani 1950’lerden beri Fethullah Gülen gibi hazırlanan belki de onlarca “ABD ayakçısı insan” besleniyor ve günü geldiği zaman ABD tarafından gerektiği yerde kullanılıyor. “Atatürkçü” CHP’nin çizgisini değiştirerek “sosyal demokrat” yapmak isteyen emperyalist güç, Baykal’ı “kaset kumpası” ile CHP’nin başından aldı. Niye bu kaset kumpası 1990’lı yıllarda yapılmadı? 2000’li yıllarda yapılmadı da 2010’a kadar beklendi? Yani kaset 2010’da mı geçti bu güçlerin eline?
Abdullatif Şener’in Ak Parti’den ayrılıp parti kurması, Mustafa Sarıgül’ün CHP genel başkanlığı için aday olması, Refah Partisi iktidarının yıkılması, 2001’de Ak Parti’nin kurulması, şimdilerde yeni kurulan partiler Gelecek Partisi gibi, DEVA Partisi gibi, İyi Parti gibi, bunların hiçbirinin birbirinden ayrı değerlendirilecek bir durumu maalesef yoktur.
İşte böyle bir emperyalist ağ ile örülü bir Türkiye Cumhuriyeti’nde ABD istediği zaman “darbe girişimi” olması hiç de garipsenecek bir durum değildir. Bilhassa 2015’den itibaren “ray değiştiren” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Atlantik Programından çıkıp, Avrasya’nın gelişmesine yön çevirmesi 2016 yılının 15 Temmuzunda ABD tarafından cezalandırılmaya çalışıldı. Her zaman olduğu gibi bunda da Fethullah cemaatini ve diğer menfaatçileri kullanmaya çalıştı. FETÖ kendisine tabii olanları kullanmaya çalıştığı gibi aynı zamanda böyle bir darbeden menfaat çıkartacak kişileri de yanına almaya çalıştı. Mesela 30 Ağustos’ta emekli olması beklenen bir general, FETÖ’cü olmamasına rağmen darbede yer aldı ki, eğer darbe başarılı olursa daha üst durumda bir general olarak görevine devam etsin. İşte hani kahve köşelerinde konuşulan “falancanın FETÖ ile hiçbir alakası yok ama içeride” dedikodularının aslında da bu menfaat durumu yatmaktadır. Yani evet adam FETÖ’cü değildir ama FETÖ darbesi başarılı olursa kendisine menfaat sağlayacak bir durum yaratabilmek için darbe girişimine destek verebilmiştir.
Bu darbe girişimi 251 insanımızın hayatını kaybetmesiyle binlerce insanımızın yaralanmasıyla sonuçlanmıştır. Ama şu bir gerçektir ki bu darbe girişimi, işin magazin boyutu bir kenara “kıl payı” bazı değerlendirmelerle önlenmiştir. Mesela şehidimiz Ömer Halisdemir’in verdiği karar farklı olsaydı, darbe girişiminin çizgisi de çok farklı olabilirdi. Türksat’taki mühendislerin yaklaşımı farklı olsaydı, sonuç çok farklı olabilirdi. Yani bunlar hep çok küçücük ama bir anda her şeyi değiştirebilecek karar anlarıdır.
Mesela şöyle bir tez var: “Bu darbe kontrollü darbedir”. Ama aynı zamanda bu tezi sunanlar Başbakanın saatlerce Ilgaz tünelinde saklandığını söylüyorlar. Yani kontrollü bir darbe varsa yani bu iş bir tiyatro ise başbakan neden saklansın ki, bilakis herkesin ortasında bir de gövde gösterisi yapmaz mı?
Yani yine bir emperyalizm oyunla karşı karşıyayız. Yani ABD girişimiyle, FETÖ ayakçılığıyla bir darbe girişiminde bulunuldu ve de buna Türkiye Cumhuriyeti Devleti dimdik ayakta durarak karşılık verdi. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşılık ABD Devleti büyük bir yenilgi aldı. Ve de ABD şimdilerde “bu zaten darbe değildi” algısıyla vatandaşları etkilemeye çalışıyor.
Bunu tüm Türk Milleti iyi bilsin ki, 15 Temmuz ABD-FETÖ darbe girişiminde belki de ilk kez kazanan Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur. ABD yenilmiştir. ABD bu yenilginin üstüne Fethullah Gülen’i Türkiye’ye teslim etmektense orada öldürmeyi yeğler. Ve Türk Milleti uyanık olmalıdır ki emperyalist algı oyunlarına alet olmasın.
Dostlukla kalın.