Malumunuz olduğu üzere seçim barajının yüzde 7 yapılması son haftanın konusu idi. Aslında bence yüzde 2 bu işin Türkiye’de “temsilde adalet” ilkesine göre en uygun olan rakamıdır. Ancak nedense 1982 “darbe” Anayasası’nın getirdiği yüzde 10 barajını şimdiye kadar demokrasiden bahsedenlerin değiştirmemiş olması bile başlı başına ilginç bir durumdur. En azından şimdi yüzde 7’ye inmesi konuşulmaktadır.

Tabii yüzde 2 konusuna şöyle bir açıklama getirmek de gerekebilir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi gibi “başkanlık” sistemlerinde hükümet, meclisten çıkmadığı için meclisteki partilerin geniş olmasının bir gereği yoktur. Tam tersi eğer meclisteki partilerin geniş bir gruba sahip olmaları şimdi yaşadığımız gibi; Cumhurbaşkanı Ak Partili, TBMM’de en büyük grup Ak Parti ve ittifak olarak da MHP ona eklenince rahatlıkla kanun yapan bir grup ortaya çıkmaktadır. Bu sefer de Cumhurbaşkanı’nın istediği, tartışılmadan, uzlaşılmadan, yanlış ya da doğruluğuna bakılmaksızın kabul edilen bir “tek adam sistemine” dönebilmektedir. Bu da ülkede şimdilerde yaşadığımız “yönetim sorununu” ortaya çıkarmaktadır. O nedenle TBMM’de güçlü bir gruba değil, uzlaşılacak bir siyasete ihtiyaç vardır.

Ancak tabii ki gerek yeni ittifakların ortaya çıkması endişesi, gerek ittifakların bozulması endişesi gerekse de yönetimin daha da kontrollü olabilecek endişesi bu barajın çok aşağı çekilmesine müsaade etmez.
 Seçim Kanunu değişikliğinde, seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesinin dışında; daha evvel TBMM’de grubu olan bir siyasi parti seçime girme hakkı elde edebiliyordu. Ancak yeni yasada bu durum kaldırılıyor. Partiler seçimden 6 ay önce 41 ilde örgütlenmelerini tamamlamış olmaları gerekecek. Yani mesela DEVA Partisi veya Gelecek Partisi ya da son zamanlarda Ak Parti’den ayrılıp parti kurmaya kalkacak yeni bir parti için, bu partilere geçecek olan Ak Partili milletvekilleri olsa bile, bunlar seçimden önce TBMM’de grup kursalar bile, eğer örgütlenmeler tamam değilse seçime giremiyorlar.
Sandık kurulu üyeliklerine başka bir parti üyesi gösterilemeyecek. Yani mesela Konya’da CHP birçok sandıkta sandık üyesi gösteremiyor veya sandık üyeleri, sandık başlarına göreve geç gidiyorlardı. Bu durumda daha erken göreve giden ve görev yerinde hazır bulunan Ak Parti üyesi o sandıkta göreve getirilebiliyordu. Şimdi bir CHP’li sandık görevlisinin yerine Ak Partili bir sandık görevlisi getirilemeyecek.
Yine önemli düzenlemelerden birisi de siyasi partiler seçim çevresinde gerekli oy oranına ulaşmadan içinde bulunduğu ittifakın artık oylarından faydalanarak milletvekili çıkaramayacak. Yani “artık oylardan” ittifak adına yararlanan partiler ortadan kalkacak, “artık oylardan” o seçim bölgesinin birinci partisi yararlanacak. Konya’da bu durum Ak Parti’nin yararına gözükse de Ankara, İstanbul, İzmir gibi birçok ilde CHP’nin yararına olacak gibi gözüküyor.
İkili D’Hondt sistemi yerini yine 2018’den önce olduğu gibi tekli D’Hondt sistemine bırakıyor. İttifakın oyu değil partilerin oyu baz alınacak. Burada MHP de DEVA gibi Gelecek Partisi gibi, Saadet Partisi gibi bu durumdan olumsuz etkilenecek gibi gözükmektedir. İttifakın oyundan faydalanarak partiler milletvekili çıkaramayacaklar.
TBMM’ye verilen bu kanun değişikliğinde komisyonda neler konuşulacak göreceğiz. Veya değişiklikler olacak mı izleyeceğiz. Ama bu kanun değişikliğinin net “şu partiye yararı vardır” veya net olarak “şu partiye zararı vardır” gibi bir yorum yapmak çok zordur. Bu yasa teklifi ile ilgili olarak anketlere bakarak TBMM’de grubu bulunan partiler içerisinde CHP ve İyi Parti’nin oylarını arttırdığını Ak Parti’nin her ne kadar oy kaybı yaşasa da hala etkili bir oya sahip olduğunu düşünürsek, oy kaybını en etkili yaşayan MHP dışında etkileyeceği bir parti olmayacağı gözükmektedir. Dolayısıyla bu yasa teklifinden en fazla negatif etkilenecek MHP’de buna “evet” dediğine göre TBMM’de kabul edilmesinin önünde çok fazla engel gözükmemektedir.
Dostlukla kalın.