Bugün yazıma “Aile Yılı” olmasına rağmen aile ile ilgili üzücü bir konuyla başlayacağım. Daha sonra da şehrimizin güzel konularından bahsederek de bitirmek istiyorum.

NORMALLEŞTİRME ALGISINA KANMAYIN

Son günlerde en çok konuşulan konulardan birinin kaynana-damat ilişkisi olduğunu sanırım herkes biliyordur. Bu konuda değerlendirmeyi doğru yapmak gerekir. Çünkü yanlış değerlendirmeler bizleri yine yanlışa sürüklemektedir.


Öncelikle bu konu “ailenin yıpratılması” ile ilgili değildir. Bu konu, diğer konularda olduğu gibi “toplumun ahlaksızlaşmasıyla” ilgilidir.


Böyle bir toplum oluşturulurken, bu konuların normalleştirme çalışmaları 1980’lerde “liberalleşme” hevesiyle başlatılmıştır. O dönemleri yaşayanlar bilirler; insanlar işlerini güçlerini bırakıp Dallas izlerken JR Ewing’e kızmayan var mıydı? Ya da elinden içki düşmeyen Sue Ellen’e acımayan var mıydı? Köle Isaura dizisi Dallas’tan aşağı kalmayan bir pembe diziydi. İşte böyle böyle dizilerle normalleştirme çalışmaları başladı. 1990’lı yılların başından itibaren pembe diziler, yalan rüzgarları gibi diziler yayınlandığı saatlerde artık sokaklarda kimseler kalmıyor ve herkes ekran başına geçip normalleşmeye katkıda bulunuyorlardı.


Yani kısacası şimdiki gündüz kuşakları aslında bu normalleşmenin sebepleri değil sonuçlarıdır. Kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan dizilerle başlayan normalleşme, yaşama yansımış ve de kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bir toplumsal yapıya dönmüştür. Gündüz programları sadece bir vakıayı ifşa etmektedirler.


Şimdi de toplum “bizim ahlaksızlıklarımızı yüzümüze vurmasın” diye gündüz kuşaklarına itiraz etmektedir. Toplum “ahlaklı olmayı tercih etmek” yerine, “ahlaksızlığın açıklanmamasını” istemektedir.


Neymiş efendim “bu durum yayın yapılırsa normalleşirmiş”. Bu da maalesef iktidarın bir algı yönetimidir. Bu durum zaten normalleştirilmiştir. Bugünkü olaylar normalleştirmenin sonuçlarıdır. Eğer bu durumlardan bir sonuç çıkarılır da önlemler alınmaya çalışılırsa belki önüne geçilebilir. Ama önlem almak yerine programları engellemek sadece tozu-kiri halının altına süpürmek olur.


İktidar bunun önlemini “dindar nesil” yaratmak şeklinde daha önceleri açıklamış olsa da bunun çözüm olmadığı aşikardır. “Dindar nesil yaratacağız” diye, topluma “deizm” diye bir sözcük sokulmuştur. Halbuki “ahlak olmadan din olmayacağı” bir gerçektir. Peygamberimizin de söylediği gibi “güzel ahlak” bizim şiarımız olmalıdır.


Hiçbir konuda ahlaklı davranamayan toplumlar TV programlarından günah keçisi çıkarmamalıdırlar.


MERAM BELEDİYESİ YİNE ÖRNEK OLMUŞ

Geçtiğimiz hafta zamanım olmadığı için yazamadım ama 3 önemli konudan bahsetmek gerekiyor. Bunlardan ilki Meram Belediyesi’nin “Sahipsiz Hayvan Doğal Yaşama Alanı” adı altında sokak hayvanları için yaptığı örnek tesis.

Meram Belediyesi Konya-Antalya yolu üzerinde Sefaköy mevkiinde 70 bin metrekarelik orman alanını bu canlara tahsis etmiş. Ve de öyle alışılagelmiş bir biçimde betonlaşmadan, suni bir şeyler sokuşturmadan gayet doğal ortamda sadece birbirlerine zarar verecek durumda olanları birbirinden ayrı tutarak çok güzel ve nezih bir ortam yaratmış.


Gittik ve köpeklerin ne kadar huzurlu biçimde yaşadıklarını gördük. Ağaçların altında sere serpe uzananlar mı istersiniz, bir kayanın dibinde dinlenenler mi isterseniz, arkadaş bulduklarıyla oynaşanlar mı istersiniz, hepsi doğal orman alanı ortamında yerlerini bulmuşlar.


Yani Meramlı vicdanen de rahat olarak sokak köpeklerinden kurtulma aşamasına gelmiş. Burada tüm belediyelerin ortak endişesi, başka yerlerden getirilip de kendi belediye sınırları içerisine bırakılan köpekler olduğunu da belirteyim. Umarım tüm belediyeler Meram gibi doğal bir çözümle, tüm ülkede bu sorunu ortadan kaldırırlar.


ÖRNEK BİNA AMATEM

Konya gerçekten her yaptığıyla Türkiye’de öncü illerden biridir. Belediyelerde de bu böyledir, diğer kurum ve kuruluşlarda da böyledir. Ama bunu yapanlar genelde hep hizmet için yaptıklarını düşündüklerinden reklamını pek yapmazlar. Mesela İstanbul’da belediye ufacık bir şey yapar, bunun reklamını Kars’ta bile duyurmaya çalışır. Ama Konyalı mütevazidir.


İl Sağlık Müdürlüğümüz de bu örneklerden birisidir. Konya için çok başarılı çalışmalar yapan, çalışkan bir sağlık müdürümüz varken yapılan çalışmaları ya işimiz düşünce ya da bir şekilde öğrenince ancak bilebiliyoruz.


Konya’da sıfırdan başlayarak AMATEM binası olarak yapılan ilk binaya sahip olduk. Tabii ki İl Sağlık Müdürümüz Prof. Dr. Mehmet Koç’un da belirttiği gibi “keşke böyle yerler açmasak” ama vakıa da ortada…


Türkiye’de bir veya iki örneği olan sıfırdan bir bina olarak yapılan AMATEM’de hastalar için her şey düşünülmüş. Ama daha önemlisi buraya bir de ayrıca rehabilitasyon merkezi yapılacak ki burada da hastaların iyileştikten sonra sanatla ve zanaatla uğraşmaları sağlanacak. Bu da yine örnek bir uygulama olacak.


TURİZM HAFTASI BAŞLADI

Konya Valiliği bu yıl yeni bir uygulamaya imza attı. Turizm Haftasının açılışını Konya merkez yerine Hüyük’te yaptı. İşin doğrusu ilk başta davetiye geldiğinde bunun neden Hüyük’te yapılacağına bir anlam verememiştim. Ama bence çok doğru ve isabetli bir karar olduğunu gördüm.


Mevlana Müzesi tüm dünya tarafından bilinen ve zaten ülkenin en çok ziyaret edilen yerlerinden birisi. Keza Çatalhüyük dünyanın en eski tarihlerinden biri olup, bilhassa Büyükşehir Belediyesinin de katkılarıyla son dönemde reklam olarak da atağa kalkan bir yer. Bunlara rağmen Hüyük, turizm açısından, bilinmeyen ama çok önemli bir yer. Adı üzerinde “hüyükleriyle” önemli bir yer. Beyşehir’in kıyısında Tolca’nın turistik havasıyla önemli bir yer. “Eflatun Pınarı” önemli bir yer ve tabii ki “Sonsuz Şükran Köyü” önemli bir yer. Bir de buna Demirkapı tünelinin açılmasıyla Antalya’ya gidecekler için yol üstü olduğunu düşünürsek Hüyük Konya’da turizm açısından çok önemli bir yer olacaktır.

İşte “Turizm haftası neden Hüyük’te” sorusunun cevabı sanırım belli olmuştur. Bu konuyu daha evvel İl Turizm Müdür vekilliği yapan Mehmet Yünden’le konuşmuştuk ve bu fikrinden bahsetmişti. Çok da isabetli bulmuştum.


Tabii kurumlar arasında neler konuşuldu nasıl oluştu bu fikir bilmiyorum ama emeği geçenlere gerçekten teşekkür etmek lazım. Valimizin de bu stratejik düşünceye katkıda bulunması ve bizzat gelerek açılışa katılması ve de açılışta yaptığı konuşması; Konya’nın Valisiyle ne kadar övünse az olduğunu bir kez daha gösterdi.


Ve sonuç olarak şunu belirtmeliyim: Sefaköy’e gidip hem Büyükşehir’in hem de Meram Belediyesinin başıboş hayvanların canlarına nasıl sahip çıktıklarını görmelisiniz.


AMATEM’in yeni binasını ve hatta Beyhekim Hastanesinin bulunduğu sağlık kompleksini görüp Konya’nın sağlıkta nereye ulaştığını görmelisiniz.


Hüyük’ü, Hititler’den günümüze kalan Eflatun Pınarı’nı, Tolca’yı ve Sonsuz Şükran Köyü’nü görmelisiniz. Sonsuz Şükran Köyü’nde sanat atölyelerine katılmalı ve de orada kalan değerli sanatçılarımızla da tanışmalısınız.

Dostlukla kalın.