Türkiye’deki siyaset çok ilginçtir diğer dünya ülkelerinden hep farklı olmuştur. Sağ siyaset de sol siyaset de dünya literatürlerinden farklıdır. Mesela dünyanın her tarafında sol milliyetçidir. Bir tek Türkiye’de milliyetçi olmamıştır. Böyle sol bir de Doğu Almanya’da vardı, zaten öyle bir ülke de kalmadı.

Türkiye’deki sağ partiler de farklı değildir. Daha doğrusu dünyadaki sağ partilerden farklıdır. Dünyada sağ, genelde liberalizmi savunur, kapitalizmin gelişimi için uğraşır. Türkiye’de sağ antikapitalist olduğunu söyler. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün de asıl konumuza geleyim.

Sendikalarımız da Türkiye’de, dünyada olduğundan farklı çalışıyor. İşçi sendikaları bilindiği üzere işçinin haklarını savunması gereken sendikalardır. Şimdilerde bu sendikalarda şöyle bir savunma gelişti: Neymiş “işveren olmazsa işçi iş bulamazmış, o nedenle işçi kadar işveren de önemliymiş”. Böyle bir sendikacılık anlayışı olabilir mi? Zaten işverenlerin hakkını, işveren sendikaları en üst düzeyde savunmak için canını dişine takıyor. İşçi sendikaları işverene göre değil, işçinin çıkarlarına göre çalışmalar yapmak ve bu konuda girişimlerde bulunmakla yükümlüdür.

Ayrıca hükümet hangi partiden olursa olsun, Türkiye’de sendikaların işi birinci derecede hükümetledir. Ve de sendikaların karşısındaki muhatap da genelde hep hükümettir. Dolayısıyla aslında sendikalar bir nevi hükümet muhalifidirler. Hükümet hangi parti olursa olsun…

Dün Türkiye’deki bu sendikalar bir araya gelmiş. Yani Türk-İş, Hak-İş ve DİSK genel başkanları buluşmuşlar ve asgari ücret görüşmeleri öncesi bir ortak basın açıklaması yapıyorlar. Bu açıklamaya göre asgari ücretin “günün ekonomik ve sosyal koşullarına göre işçinin ve ailesinin insanca yaşamasını mümkün kılacak ve insanlık onuruyla bağdaşacak” şekilde olması gerekiyormuş. Yani sendikalar “net şu fiyat olsun” diye bir açıklama yapamıyorlar.

Peki, bu açıklamadan ne anlıyorsunuz? 3 bin TL’mi, 5 bin TL’mi daha fazlası mı insanlık onuruyla özdeşleşecek bir rakam olacak? Yoksa Hükümet olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir rakam belirleyecek, sendikalar da onu mu “insanlık onuruyla bağdaşan bir rakam” olarak algılayacak? “Böyle bir sendikacılık örneği nerede var” derseniz “işte Türkiye’de” derim. Avrupa’da bulamazsınız, ABD’de de bulamazsınız.

Burada konuyu yanlış anlamayın lütfen, rakamın muhakkak ki, ülke ekonomisi için makul olmasını savunabiliriz. Ama ben sadece burada sendikal hareketin çaresiz ve gereksiz bir hal aldığını söylemeye çalışıyorum.

Tabii ki siyasetimiz de çok farklıdır bizim. Bakın zaman zaman söylüyorum, yine söyleyeyim: Dünyanın hiçbir yerinde “muhalefete muhalefet” edilmez. Bu da Türkiye’ye özgü bir şekildir. Dün MHP Grup toplantısı vardı. MHP Genel Başkanı Bahçeli grup toplantısında konuştu. Aslında birçok konuda gayet güzel ve yapıcı konuşmalar yaptıktan sonra konuyu CHP’ye getirdi. CHP’ye muhalefet yapmaya başladı.

İyi de CHP Anamuhalefet Partisi. MHP de, İyi Parti gibi TBMM’deki muhalefet partilerinden birisidir. Tamam, Ak Parti ile kendi aralarında bir ittifakları vardır ama bu kendi aralarında yapmış oldukları bir sözleşmedir. Sonuçta MHP ve AK Parti ayrı ayrı seçime girmişler ve bunun karşılığında Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı seçilmiş ve de Meclis’ten 295 sandalye kazanmıştır. MHP’de seçime girmiş Meclis’te 49 sandalye sahibi olmuştur. Aynen İyi Parti gibi, CHP gibi, MHP’ye de halk, muhalefet görevi vermiştir. İşte bir muhalefet partisinin, başka bir muhalefet partisine muhalefet etmesi dünyada görülen bir şey değildir. Bu da bizim ülkemize hastır.

Şimdi son olarak bu yazıyı okuyanlar, asgari ücretle ilgili muhakkak ki benim fikrimi soracaklardır. Onu da söyleyeyim: Bence normal şartlar altında asgari ücret net 3600-3700TL civarında olur. Bunun üzerinde olursa aklıma seçim gelir. Hele ki 4 bin TL ve üzeri olursa, Sayın Bahçeli ne derse desin, “2022’de seçim var” derim.

Dostlukla kalın.