Sayın çok kıymetli okuyucularım, yazıma ekmek israfı ile başlamak istiyorum. Her yıl 1.5 milyar ekmeğin çöpe gittiğini, ekmek israfının ve milli varlığımızın, bizleri besleyen doyuran ekmeğimizin çöpe gitmesinin önüne geçilmesi için herkese görev düştüğüne inanıyorum. Dünyada açlıktan, susuzluktan ölen insanlar varken, ekmek ve gıda israfının dinimiz ve medeniyetimizle bağdaşmamaktadır. Ekmek, su ve diğer israflarımızın, ekonomik gelişmemizin önündeki en büyük engellerden biri olduğuna inanıyorum. Günde yaklaşık 500 ton yılda 550 bin ton ekmek israf edilip çöpe atıldığını, israf edilen ekmeklerin 1.5 milyar liraya karşılık olduğunu boşa giden bu parayla 162 bin asfari ücretliye maaş ödenebildiğini, 500 okul, 500 yurt binası, 500 km bölünmüş yol yapılabileceğini ayrıca 1.5 milyar lira aynı zamanda ülke ekonomisinin kaybı demektir. Toprak Mahsulleri Ofisi'nin israfın önlenmesi ve toplumsal farkındalık oluşturmak amacıyla " Ekmek İsrafının Önleme Kampanyası" başlatıldığını ve bu kampanyanın Sayın Başbakanımız Recep Tayip Erdoğan'ın verdiği start ile tüm ülkemizde herkesin bu kampanyaya davet edildiğini ve halkımız tarafından da bu kampanyanın desteklendiğini bilmekteyiz. Ayrıca yine Diyanet'in başlattığı ve son zamanlarda bazı İllerde camilere konulan ekmek kutularıyla ilgili çalışmaların ve Konya ve diğer İllerdeki Fırıncılar Odası Başkanlıklarının da bu konuda duyarlı olduklarını bildirmeleri ve bu yoldaki israfı önleyici tedbirleri son derece faydalı bulduğumu belirtmek istiyorum. Konya Fırıncılar Odası Başkanı Vedat Honça'nın yaptığı açıklamaya göre sadece Konya'da günde 859 bin ekmek çıkarıldığını, 45 bin ekmeğin israf edildiğini bununda 26 bin TL tutarında olduğunu, yıllık maddi kayıp'ın 9 milyar 850 bin lira olduğunu 4 Şubat 2013 tarihli Konya Postası gazetesinden öğrenmiş bulunmaktayım. Diğer İl ve İlçelerdeki ekmek israfını düşündüğümüzde ekmeğimizin, emeğimizin, milli kaynaklarımızın ne kadar çok israf edildiğine üzülmemek elde mi? Ekmeğimizi, suyumuzu israf etmeyelim diyorum.
Verimsizleşen ve yok olan tarım arazileri üzerinde yaşayanları besleyemez duruma gelmekte, kırsal kesimden kentlere doğru göçü arttırarak, büyük sosyal ve ekonomik sorunlara yol açmaktadır. Toprakla birlikte sürüklenen ve yok olan doğal besin maddeleri, suni gübrenin değerinden kat kat daha fazla olduğuna inanıyorum.Meraların yok olması ve hayvancılığın gerilemesi sonucunda, çok büyük boyutlarda iş imkânı ve gelir kaybedilmektedir.İlçemizde meraların verimsizleşmesi sonucu küçük baş hayvan sayısında düşüş olmadı mı?, Bir toplantıda da Ziraat Odası Başkanımız Hikmet Bozaklı özellikle mera ıslah çalışmalarının başlatılmasını istemedi mi?
TEMA Vakfı Onursal Başkanı Hayrettin KARACA bakın ne demiş " Zerre kadar iyiliğin ve zerre kadar kötülüğün dahi karşılığının görüleceğine inananlar olarak, etrafı dağıtan yaramaz çocuklar gibi değil, sorumluluk sahibi birer halife gibi davranmak zorundayız artık. Böylelikle, günü geldiğinde her bir bitkinin, her bir böceğin, her bir su ve hava zerresinin karşımıza dikilip hesap soracağı gün, belki biraz daha rahat oluruz."Dünyanın görünümü ise şöyle: Ekonomi büyüdükçe, refah seviyesi arttıkça insanların talepleri dünyanın karşılayabileceğinden daha fazla olmaya başladı. Dünya artık üzerinde yaşadığı insanları besleyemiyor. Eğer tarım alanları verimliliği yavaşlamaya, dünya nüfusu ise yılda 70 milyon ve daha fazla artmaya devam ederse ülkelerin giderek artan oranda besin kıtlığı ve yüksek besin fiyatları ile karşılaşmaları kaçınılmaz olacaktır. Televizyonlardan, gazetelerden okuyoruz, su ve besin kıtlığı çeken ve hatta insanların bu yüzden öldüğünü duymuyor muyuz.? Su kıtlığı, besin kıtlığıdır. Toprağı az, suyu kıt ülkelerde yaşayanların çocuk yapma kararlarını gelecek kuşağın suya ve besine ulaşmasını nasıl etkileyeceğini bilmeleri gerekir.Karapınar tarih boyunca su sorununu en çok yaşayan merkezlerden biri olmuştur. Kuru tarım ve hayvancılık geçim kaynağı olarak süre gelmiştir. Ancak 20. nci YY teknolojinin gelişmesiyle Karapınar kuru tarımdan sulu tarıma geçmiş dekardan 120 kğ buğday alınırken bu gün 800 kğ hatta 900 kğ buğday alan çiftçilerimiz vardır. Yılda 4-6 sulama ve gübreleme ile verim artışı sağlanmıştır. Buraya kadar güzel haberleri verdik. Şimdi sıra yaşanmasını istemediğim kötü haberlerde, Bölgemizde Maden Tetkik Arama, Devlet Su İşleri, TEMA Vakfı yurt dışından birçok kuruluş ileri teknoloji kullanarak yaptıkları çalışmalarla bölgenin su kaynaklarının tamamen yeraltı suyuna bağlı olduğunu ve bu kaynakların 1980' lerin sonundan bu yana düşüş gösterdiğini ortaya koymaktadır. Sadece su seviyesi düşmekle suyun kalitesi de bozulmaktadır. Japon Bilim adamları kükürt kokan suların ileri de tuzlu suya ulaşılacağının habercisi olduğunu TEMA Vakfı'nın 6 yıldır yürüttüğü projelerle ortaya koyduklarını bilim adamlarından öğreniyorum. Pekiyi, bu ne demek, bu Atalarımızın bindiği dalı kesmek lafını hatırlatıyor. Şu an Karapınar yüksek üretim nedeniyle şehir ve yapılanmanın geliştiği yer konumunda ama bir an durun ve düşünün bu gidişle su ulaşılmaz olacak, ulaşılsa bile kalitesi düşecek, Dekardan 600-700 Kğ buğday, 1200 Kğ mısır alırken 200 kğ buğdaya düşülecek. Bu benim sözlerim değil, yaklaşık 200 kuyuda 100.000 TL lik TEMA Vakfının araştırmalarla ortaya konulan sonuç. Gelir azaldığında yeniden 1950 ve önceki yılların kâbusu başlayacak. Karapınar Kaçılan yer mi olacak böyle giderse evet, Düşünün tatlı su bulamıyoruz artık 1 Ton şişe su 250 TL bunu nasıl ödeyeceğiz. Çok zor gelin bindiğimiz dalı kesmeyelim. Suyu altın gibi görelim, koruyalım, israf etmeyelim, suyun yerine konacak başka bir şey yok çünkü. Susuzluktan, kıtlıktan, yokluktan ALLAHIM hepimizi korusun, başımıza felaket gelmeden başımızın çaresine bakmak zorundayız. Çok kolay sadece hiçbir şeyi israf etmeyelim. Bilgili ve çok okuyan toplum olalım ve bütün zenginliklerimizi israf etmeden bilinçli kullanalım bu bile yeterde artar bile. Doğal varlıklarımızı gözümüz gibi korumamız şart. Bilim adamlarına kulaklarımızı tıkamayalım. Onları dinleyelim, onların semineri, konferansı olursa gelip dinleyelim. İnşallah duyduklarımla ben yanılmış olayım. Saygılarımla