İsrail, 7 Ekim sonrası kendi bölgesine gelmek isteyen gazetecilere karşı oldukça toleranslıydı. Normalde çok uzun süren vize prosedürüne rağmen sadece yarım saatte 6 aylık vize aldım. Ama bölgeye gidince bunun İsrail'in kurmaya çalıştığı bir algının altyapısı olduğunu anladım. Bizi belirli bölgelere, örneğin Siderot'a yönlendirdiler. Buradan yayın yapmamıza izin verdiler, çünkü Hamas'tan gelen füzeler bu bölgeye düşüyordu. İsrail, Gazze'ye yönelik yoğun saldırılarını gerekçelendirmek için, gazetecileri bu noktaya yönlendirerek "tehlikedeyiz" algısı yaratmaya çalışıyordu. Buna karşılık Filistin'de gazetecilik yapmak oldukça zor. Filistinli gazeteciler de çok zor koşullarda çalışıyor. Anadolu Ajansı'nın bir foto muhabiri geçen yıl darp edilmişti. El Cezire'nin çalışmaları tamamen durduruldu; Ramallah'taki ofisleri kapatıldı. Ne yazık ki gazetecilerin hak arama imkânları yok. İsrail'i kime şikâyet edebilirsiniz ki? Bölgede gerçekleri aktarmak, İsrail'in müsaade ettiği ve kendi gerçeğinin aktarılmasına izin verdiği ölçüde mümkün. Ciddi bir manipülasyon söz konusu. Gazeteciler, gerçekleri aktarmaya çalışanlar, hedef alınıyor. Batılı, Türk veya Müslüman olmanız fark etmiyor; eğer gerçekleri görüp haber yapıyorsanız, İsrail size karşıdır ve hedef olmanız an meselesidir. Arap gazeteci gruplarında her hafta en az bir gazetecinin gözaltına alınıp tutuklandığını görüyorum. Özgür basının çalışmasına tahammülleri yok. Sadece İsrail yanlısı muhabirlerin haber yapmasına izin veriyorlar. Aksa Tufanı'ndan sonra "Başı kesilen 40 bebek", "Kadınlara tecavüz edildi" gibi asılsız iddialarla büyük bir manipülasyon yaptılar. Bu iddiaları batıdan getirdikleri gazetecilere servis ettiler. Bazı vicdanlı gazeteciler bu yalanlara tepki gösterdi ve işlerinden oldu. İsrail önce Gazze, ardından Yemen derken şimdi Lübnan'a saldırıyor. Lübnan'a hemen her gün yoğun saldırılar düzenleniyor. Beyrut'un güneyindeki Dahiye'de gazeteciler doğrudan hedef alındı. 7 Ekim'den bu yana Lübnan'da El Menar ve El Cezire çalışanlarının da aralarında bulunduğu dört gazeteci öldürüldü. El Menar'ın muhabiri Farah Omar röportaj yaptığı sırada saldırıya uğradı ve kameramanıyla birlikte hayatını kaybetti. O saldırıdan geriye sadece yanan bir kamera görüntüsü kaldı. Şu an gazeteciler diken üstünde çalışıyor; güneyde haber yapmak neredeyse imkânsız. Normalde işgal altındaki topraklarda belirli noktalara gidebiliyorduk. Ancak şimdi bu da mümkün değil. Görüntüleri sadece uzaktan alabiliyoruz. İsrail açıkça tehdit ediyor: "Gazeteci, sivil, doktor veya sivil savunma görevlisi olsanız da sizi vururum" diyor. Basın özgürlüğü, insanî ve ahlakî değerler, uluslararası normlar İsrail tarafından sürekli ihlâl ediliyor. Sürekli olarak üzerimizde insansız hava araçları var; adımlarımız izleniyor, keşif yapılıyor. Bu, psikolojik bir savaş tekniği olarak kullanılıyor.
LÜBNANLI GAZETECİLER DE İSRAİL'İN HEDEFİNDE!
7 Ekim sonrasında Kudüs'e giderek işgal topraklarından haber yapan arkadaşımız Neslihan Önder, İsrail'in Lübnan saldırılarını da sahada takip ediyor. Tüm tehlikelerine rağmen Beyrut'taki son durumu kamuoyuna aktaran Önder, İsrail'in söylemlerine takılmadan işgali aktarmak gerektiğini söylüyor. İşte arkadaşımızın 7 Ekim sonrası izlenimleri…
Editör: Himmet Türkmen
Yorumlar