Ebediyete intikalinin 39. Yılında Vaktiyle Olan ve Gönüllere Taht kuran Gök Bilge Atsız’ın gönüllerde varlığının daim kalması ve ruhunu şad olması adına…

                                                        “Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından,

                                                        Koşar adımlarla gitmeli onların arkasından…” 

Türk tarihinin uzun seyri içinde Türk tarihinde adından söz ettirecek çeşitli siyasi, edebi, fikri,

tarihi vb. konularda tarihe katkı yapmış, bulundukları dönemin mühim şahsiyetleri olarak addedilmiş ve yaşamlarını yitirdikten sonrada ardından gelenleri etkileyebilmiş insanlar vardır. Lakin bunlar içerisinde az rastlananları da vardır ki onlar hem tarih araştırmalarına olan etkisi, hem edebiyat hayatına katkıları, hem de bir ideolojinin sembol ismi, büyük dava adamı ve mütefekkir, öğretmen, yazar, şair… gibi vasıfların hepsine birden sahip olmak, ayrı ayrı hepsini icra etmek ve bu sıfatların hepsini hakkını vererek yapmak önemli şahsiyetlerin işidir ve bunlardan söz edilince dimağlara hemen Hüseyin Nihal Atsız gelir.

 

Düşünce hayatımızda adeta bir sembol isim olan, büyük kitleleri etkisi altında bırakmış, çağımızın önemli fikir, ilim ve dava adamlarındandır namı değer Atsız olarak gönüllere taht kurmuş Hüseyin Nihal.  Kendine Atsız denilmesinin de bir simgesel anlamı vardır bilindiği üzere. Orta Asya Türklerinde devletin kamusal görevinde yer alan gençler kendilerine özgü bir isim taşıyamazlardı. Bundan dolayı onlara “Adsız” denilirdi. Hüseyin Nihal, soyadı kanunun Türk geleneklerine uygun halde yapılmaması hem de eski Türk geleneklerindeki gibi vazifesini henüz yapmamasından dolayı kendine bu soy ismini koymuştur. Yıllarca sürecek büyük bir mücadelede devleşecek dava adamı ‘’ Atsız” ismiyle anılacaktır.

 Atsız uzun denilebilecek bir hayatı büyük bir fedailik, inanmışlık ve kararlılık sürdürmüş,  meşakkatlerle dolu bir yaşamı büyük bir davaya adamış, bedeni, beyni, ilmi ve kalemiyle bu uğurda savaş vermiş bir dava neferliğinin ölümsüz tablosu olmuştur.“ Türklük Gurur ve Şuurunu” idrakine yerleştirmiş yaşamını bunu baz alarak sürdürmüş,  fikri ve fiili daima bu yönde olmuştur.

 Atsız yaşadığı dönemin siyasi kargaşaları içinde Türkçülük hareketini çıkar yol olarak seçmiş ve bu cepheden zararlı fikir hareketlerine karşı mücadeleye girişmiştir. Bütün bir yaşamı boyunca Türkçülük hareketinin yılmaz savunucusu ve sembol ismi olarak tarih sayfalarına geçmiştir. Fikri yönden “ Türk için, Türk’e göre, Türk Tarafından ” parolası zihniyetinde, Türk milletinin içinde bulunduğu buhranlı dönemi, Türklerle ilgili meseleleri, Türkî bir bakış acısıyla ele almış,  fikir ve çözüm önerileri oluşturmak için yaşamı boyunca her türlü zorluğa göğüs gererek çalışmıştır.

  Atsız fikirlerini ve fiillerini siyasi bir kaygı gütmeden milletinin tali yollara tenezzül etmemesi adına bir kurtuluş yolu mahiyetinde, adeta bir rota niteliğinde milletine benimsetmeye çalışmış ve bu doğrultuda bir yol izlemiş, bu yolun tek çıkar yol olduğunu büyük kitlelere anlatmaya çalışmıştır. Bunu yaparken siyasi söylemlerden ziyade, Türkçülük davasının metotlarını izlemiştir.

 Atsız,  siyaset ve düşüncesi arasında ki sürekli örtüştürülen o önemli farkı şu söylemleriyle beyan etmiştir. “Türkçülük bir ülkü, siyaset ise iktidara geçme taktiğidir. Bu sebeple bir ana inanç ve ana düşünce olan ülkü asla değişmediği halde siyaset yani taktik her zaman değişir.”

 Türkçülük fikri Atsız’ yaşamının daha ilk evrelerinde belirginleşmeye başlamıştır. Aldığı ilkokul eğitimi sırasında çevresinde olan Fransız okulundaki Rum çocuklarla olan münasebetleri, bulunduğu ortamdaki İtalyan asıllı kişilerle olan münakaşaları Atsız’ın daha o dönemden fikri yönden tartışmalara giriştiği Türklük şuurunu kazandığı ve mensup olduğu milletin gururunu bilinçli bir şekildi savunduğunun göstergesidir.

 Atsız’ın ömrü boyunca süreceği bu tartışmalar ve Türkçülük davasının savunuculuğunun en önemli dönemlerinden biride yüksek öğrenim yaptığı esnada olmuştur. Atsız bu dönemde kominizim, sosyalizm gibi fikir akımlarıyla, ülkeyi ayrıştırmaya ve bölmeye çalışan Türk düşmanlarıyla karşılaşmış ,bunlara karşı fikri ve fiili münasebetlerde bulunmuştur. Dillerden düşmeyesi dik duruşu ve kararlı yapısının ilk kıvılcımlarının atıldığı bu dönemlerde Atsız hayatının dönüm noktalarını da yaşamıştır. 1925’li yıllarda Askeri talebeyken öncesinde yaşanmış bazı münakaşalardan ötürü ve Ziya Gökalp’in cenaze gecesinde yapılan Türkçülük fikrine karşı öğrencileriyle kavga eden Arap asıllı teğmen Bağdatlı Mesut Süreyya Efendi’ye gereksiz bir ortamda kasıtlı olarak istediği selamı vermemesinden ötürü Askeri Tıbbiyeden atılmıştır. Bu Atsız için ne kötü bir bitiş nede iflah olmaz bir sondur. Adeta büyük başlangıçlara gebe, meşakkatli yaşamının, tabutluklardan, zindanlara, işkencelere maruz kalınan bir hayatın, dönülmez davanın, yılmaz savunuculuğunda ilk engellerdir(!).

 Atsız’ı eğitim ve çalışma hayatı boyunca zorluklar hiç yalnız bırakmamıştır. Atsız Askeri Tıbbiye’den sonra eğitim hayatının ilerleyen dönemlerinde tarih ve edebiyat alanında yoğunlaşmış, öğrenim gördüğü yıllarda meşhur isimlerle sınıf arkadaşı olmuş ve fikri paylaşımlarını sağlayacak bir ortam oluşturmuştur. Tarih, edebiyat ve dil alanında önemli şahsiyetler ve bilim adamlarından ders almış, bu alanlarda üretim yapmaya, uzmanlaşmaya ve fikirlerini bu bağlamda da kitlelere duyurmaya çalışmıştır… Bu bağlamda epey üretken olan Atsız sayısız makalesi, romanları, düşünce yazıları ve kaleme aldığı diğer yazılarıyla ne denli çalışkan ve üretken bir bilim ve ilim adamı olduğu herkes tarafından aşikârdır. Yaşamı boyunca kalemini elden bırakmamış, ardında sayısız kitap, şiir, makale ve dillerden düşmeyesi bir hayat hikâyesi bırakmıştır.

 Atsız hayatı boyunca adeta bayraktarlığını yaptığı Türkçülük davasından hiç taviz vermemiş, yazdığı yazılar, yayınladığı dergilerden dolayı sürekli engellerle karşılaşmış, hep susturulmaya çalışmasına rağmen vakarlı duruşunu hiç bozmamış birçok kez mahkemelik olmasına, tabutluklarda işkencelere maruz kalmasına rağmen davasını kararlılıkla haykırmıştır.

 Atsızın üstün karakteristik özelliklere sahip, olgun ve vakarlı duruşuyla daima takdire şayan, bir bilge, mefkûre ve dava adamı olması Türkçülük davasında yıllarca çektiği çileye rağmen davasını hala haykırarak savunması ardından gelenleri kendine daha sıkı bağlamıştır..

Atsız yaşamı boyunca fikri yargılamalara, tabutluklara, işkencelere, sürgünlere, zindanlara, mahrumiyetlere maruz kalmış, çıkardı dergiler kapatılmış, her yerde  susturulmaya çalışılsa da  başarılı olamamışlardır. Atsız  dolu dolu şanlı bir mazi, eşsiz, adeta bir destan kahramanı niteliğinde büyük bilge ve yarınki öncü nesillerin yol başçısıdır.

Türklerin sonsuzluğa ulaşacak yaşamlarını aydınlatmış, Türk gençliğinin ufkunu açacak fikirleri, duruşu ve kaleminden çıkanlarla yolumuza ışık olmuş, Türk düşünce tarihi başta olmak üzere tarih, edebiyat, siyasal hayatımıza yapmış oldukları katkılardan dolayı büyük mefkûreci fikir ve dava adamı Atsız’ı minnet ve hürmetle anıyoruz. 

Kimi sessiz yaşayıp öyle göçer;       

Kimi teşyî olunur kollarda…

Biri vardır: Yaşamış fırtınalı

Kalacaktır tükenip yollarda…”

(Dörtlükler, Yolların Sonu, s. 102)

 ‘Yurt için ölümdür en güzeli ölümün;

Ölümler yaşatır bir ırkın vatanını’

(Macar İhtilâlcileri, Yolların Sonu, s.51)

RUHLARI ŞAD OLSUN…