Dostlar, son dönem yazılarımda sıkça vurgulamaya ve sizlerin dikkatini çekmeye çalıştığım bir konu var. O da içinde bulunduğumuz zaman dilimi itibariyle bundan 100 yıl önce kurgulanmış olan dünya düzeninin sonuna geldiğimiz gerçeğidir. İşte bundan dolayıdır ki günümüzde dünya siyaseti inanılmaz ölçüde çetrefilleşti.

       Geçen yüzyılda yaşadığımız dünyaya operasyon düzenleyen, Osmanlı İmparatorluğu üzerinden İslam coğrafyasını bölük pörçük eden, halifeliği de kaldırarak İslam dünyasını başsız bırakan emperyalist güçler kendileri için planladıkları yenidünya düzeninde varlık içerisinde yaşamayı başardılar.

           Çünkü artık dünya üzerinde karşılarında onların ahlaksızlıklarını, dolandırıcılıklarını, sömürgeciliklerini sorgulayacak bir güç kalmamıştı. İslam dünyası baas partileri aracılığı ile iktidara gelen diktatörlerin zulmü altında inim inim inlerken, Türkiye’de bir türlü ardı arkası kesilmeyen terör ve askeri darbe belaları mücadele etmekle meşguldü. Bütün bu belaların pençesinde maddi ve manevi varlığını kaybeden Türk – İslam dünyası kaçınılmaz olarak sürekli emperyal güçlere avuç açmak ve onların direktifleri doğrultusunda siyaset izlemek zorundaydılar.

           Ama artık bu senaryonun sonuna gelindi. Artık Türkiye dünya tarihindeki asli pozisyonuna ve konumuna doğru hareket etmeye başladı. Hatta bu pozisyonu elde ederek mevcut pozisyonunu güçlendirmeye yönelik çok ciddi adımlar da attı. Nükleer güç ve savunma sanayi bunlardan en başta gelenleri. İşte bundan dolayı içinde yaşadığımız zaman diliminde batılı ülkeler ve ABD Türk – İslam coğrafyasına yeni bir operasyon yapmanın kendi gelecekleri açısından kaçınılmaz olduğunu düşünüyorlar. Bu düşünce de İslam dünyasını bir haçlı seferi ile kaçınılmaz bir şekilde yüz yüze bırakmaktadır.

        Kısaca özetlemeye çalıştığım mevcut durum dünya üzerindeki ama özellikle yakın coğrafyamızdaki siyasi ilişkileri de etkilemektedir. İşte son Rusya Devlet Başkanı Putin’in ziyareti de bu anlamda büyük önem taşımaktadır. I. Dünya Savaşı’nda Rusya Kominist ihtilalle birlikte Türkiye ile aynı devletlere karşı mücadele etmek zorunda kalmıştı. Rusya Türk Milli Mücadelesini desteklemeye çalışmıştı. İşte şimdi de benzer bir durumla karşı karşıyayız. Ukrayna dolayısıyla Avrupa ve ABD ile ilişkileri bozulan Rusya Türkiye’nin önderliğinde büyük bir haçlı seferine karşı hazırlık yapan İslam coğrafyası ile ama özellikle Türkiye ile her zamankinden daha çok yakınlaşma ihtiyacı duymakta. Avrupa’yı zengin enerji kaynakları ile besleyen Rusya’nın bu ülkeleri enerji ile tehdit etmesi, Türkiye ile yakınlaşarak Türkiye üzerinden dünyaya açılmak istemesi aslında Avrupa’ya büyük bir siyasi darbe anlamı taşıyor.

          Belki de sadece bu nedenle de olsa Avrupa Türkiye’ye bu güne kadar kapılarını açmamış olmaktan dolayı çok yakında büyük pişmanlık duyacağa benziyor.

           Türkiye açısında ise Rusya gibi bir müttefik elde etmiş olmak büyük avantajlar barındırıyor. En azından Türkiye gelecek zaman içerisinde enerji açısından rahat bir pozisyon elde etmiş olacak. Ayrıca oluşabilecek küresel büyük bir savaş durumunda nükleer güç sahibi Rusya gibi bir ülke ile yakınlaşması Avrupa ve ABD için tek anlamıyla kâbus olarak tanımlamak yerinde olur.

           Dostlar her şeye karşın bizim en büyük avantajımız inançlı ve kararlı insan potansiyelimiz olmalıdır. Ben mevcut kritik gelişmelerin ötesinde her şeyden önce insan kaynaklarımıza olan inancımı ifade etmek istiyorum. Çünkü Allah’ın vaadi haktır. Ve o sözünden asla caymayandır. Ve Allah buyuruyor ki “…eğer gerçekten inanıyorsanız mutlak galip olan sizlersiniz” Allah’a emanet olun.