Dostlar, bir bayram tatili sonrasında sizlerle belki daha içi açıcı konuları paylaşmayı tercih ederdim. Ama ne var ki sizinde bildiğiniz gibi bayramın son gününden itibaren ülkemizin gizli mahfillerce daha önceden belirlenmiş olan şehirlerinde Kobani bahanesi altında terör faaliyetleri gerçekleştirildi. Bu terör faaliyetlerini her Türk vatandaşı gibi anlamakta ve anlamlandırmakta ilk aşamada zorlandık. Çünkü bu seferki olaylar asla her zaman duymaya alıştığımız türden PKK sempatizanlarının yapmış olduğu, sıradan bir terör faaliyeti görüntüsünün dışında özellikler taşıyordu. Ama ne var ki gelişen süreç olayların arkasında birden fazla güç ve menfaat odaklarının bulunduğu gerçeği ile bizi karşılaştırdı. İşte sizinle bu günkü makalemde bu tespitlerimi paylaşmaya çalışacağım.

        Öncelikle ABD liderliğinde İŞİD örgütüne karşı oluşturulan koalisyon uluslar arası platformda yeterli güveni uyandıramadı. Çünkü yapılacak operasyon her anlamda dar ve yetersiz bir harekât planına sahip olduğu defalarca çeşitli mahfillerce dile getirildi. Özellikle Türkiye Cumhuriyeti bu konuda üzerine düşeni yaparak sorunun sadece bir İŞİD örgütü sorunu olmadığını bu sorunun altında Bağdat – Şam eksenli sorumsuz yönetimler olduğunu defalarca vurguladı. Eğer bu uluslar arası koalisyon Suriye ve Irak’taki istikrarsızlığa son verecek bir eylem planına sahip değilse yapılacak operasyonlar bölgede gittikçe artan harareti daha çok artırmaktan başka bir işe yaramayacağını dile getirdik. Ama ne var ki, her zamanki gibi amacı üzüm yemek olmayan batılı zihniyet operasyonun kendisi içinde büyük riskler taşıdığını anlayınca Türkiye’yi bu sürece aktif olarak katmak istedi. Ama karşısında kendi içerisinde tutarlı, kararlı ve bölge politikaları konusunda tecrübeli bir Türkiye ile karşılaştı. Türkiye asla onların gazı ile onların neden olduğu bir sorunun çözümü için eksik ve yetersiz bir planlamaya ortak olmayacağını gösterdi. İşte Türkiye’nin bu onurlu ve kararlı duruşu daha şimdiden koalisyon ülkelerini panikletti. Dolayısıyla dostlar, koalisyon ülkeleri İŞİD bahanesi ile yapacakları sakat ve yetersiz planlamaya Türkiye’yi dâhil edebilmek için terör örgütü PKK aracılığı ile bizi tehdit etmeye çalışıyor. HDP gibi zavallı siyasi örgütlenmelerde ilerde biz bu hizmeti yaptığımız için belki bizlere bir kemik atarlar ümidi kendisine biçilen rolü oynamaktan çekinmiyor. Hâlbuki tarih her zaman için hakikatlerin en büyük şahididir. Belki bazı emperyal güçler menfaatleri için bir takım örgütlere geçici menfaatler sağlayabilirler. Ama tarihin en büyük hakikati şudur ki bu coğrafyanın bütün etnik unsurları nihai anlamda ancak Türk milletinin elinden huzur, onur ve hayat bulmuşlardır. PKK bu gün 20 Milyonu bulan bölge Kürt halklarının çok az bir kısmını temsil edebilir. Bu gün Kuzey Irak dâhil bütün bölge halklarının ve Kürtlerin istikbalde var olabilmelerinin yegâne şartı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Batılı emperyallerin attığı kemikle gaza gelenler aslında hem kendi halklarına hem de Türk Milletine karşı adı konulamayacak ölçüde büyük bir ihanet içindedirler. Orta Doğu’daki kaos ortamında dara düşen her millet öncelikle din, dil, irk ayrımı yapmaksızın kendilerine mümkün olan en insani şartları sunan Türkiye’ye sığınırken Pkk’nın ve onun siyasi uzantılarının vandalizmi aslında hiçbir siyasi ve ahlaki değere, görüşe sahip olmadıklarını göstermiştir. Diyeceksiniz ki biz zaten biliyorduk. Evet ama bu gün bu mesaja ihtiyacı olan pek çok insanımız da var ne yazık ki. TBMM hükümete sınırlarımızı korumak için tezkereyi oylamak için toplanırken bazı aklı evvel siyasi parti mensubu milletvekillerimiz pikniğe davet edermişçesine rahat bir tavırla parti sempatizanlarına eylemlere katılma çağrısında bulundular. Hatta olaylar bayramın son gününde ortaya çıkarken süreci gezi olaylarının bir tekrarı olarak niteleme, böylelikle olayları ateşleme girişimi içerisinde oldular.

        Sadece siyasi iktidara muhalefet edebilmek adına PKK ile koyun koyuna girmeyi kabul edebilen, ülkenin sınırlarının korunması noktasında bile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne ve ordusuna yetki vermek istemeyen b u siyasi zihniyeti Yüce Türk Milleti’nin vicdanına havale ediyorum. Aziz Türk Milleti zamanı gelince bu çarpık anlayışların akıl tutulmalarına gerekli cevabı vereceğine inanıyorum.

           Dostlar, fırsattan istifade ederek çözüm sürecini tartışmaya çalışanlar da ya fırsatçıdırlar, ya da düz mantıkla siyaset yapmaya çalışma hatasına düşmektedirler. Çözüm süreci bu gün Doğu’da yaşayan terörün baskı ve zulmünü sonuna kadar hisseden, mal can güvenliği bulunmayan vatandaşlarımızın bu ülkeye tutunabildikleri en güçlü daldır. Türkiye Cumhuriyeti’nin onların bu ülkeye tutunabilmeleri ve terörün kıskacından kurtulabilmeleri için inşa etmeye çalıştığı bir projedir. Bu nedenle gerçekleşen sokak olaylarına ve HDP’nin tavrına bakarsanız çözüm sürecinin en büyük düşmanının PKK’lılar olduğunu çok rahat görebilirsiz. Süreci baltalamak için hiçbir fırsatı kaçırmadıklarına dikkat edin. Bu süreç birilerinin zannettiği gibi karşı tarafla pazarlıkla değil tek taraflı Türkiye’nin kararlılığı ile yürümektedir. Çünkü ancak bu ülkeye bölge halkının ümidini güçlendirmek PKK’ya atılacak en büyük darbe, ülke bütünlüğünü korumanında yegâne çaresidir.