Dostlar, iki haftalık ayrılıktan sonra yine bir aradayız. En son yazımda da dile getirdiğim gibi son on yedi günlük süreç içerisinde anne ve babama refakat etmek için umre ziyaretinde bulundum. Dolayısıyla hem anne ve babama umre yaptırmış olmanın hem de kutsal torakların iklimini bir kere daha soluklanmış olmanın mutluluğunu yaşadım. Bu satırlara gözleri ve gönülleri ilişe her okuruma Allah bu ziyaretlerden bir değil pek çok keresini gerçekleştirmeyi nasip etsin diliyorum.

        Dostlar, hepimiz insanız. Hepimiz zaman ve mekân dediğimiz iki kavramın kıskacında bir hayat paylaşıyoruz. Üstelik bir nefes kadar kısa bir an kadar kendi içerisinde çeşitli hazları taşıyan bir zaman diliminde ilerliyoruz. Her ne kadar yaşanan süreçte bitmez tükenmez hırslar, arzular, beklentiler, bedenimizi ve ruhumuzu sarıp sarmalayan hazlar bizi esir alıyor aklımızı ve kalbimizi şekillendiriyorsa da gerçek ortada. Hayat son derece kısa ve hazları uçucu. Kalıcı olan tek şey yüreğinizdeki sevdanız, öteye taşıya bileceğiniz tek şey şahsiyetinize sirayet etmiş olan ahlakınız ve inançlarınızdır. Ama ne var ki hayatın yoğu temposu ve akışkanlığı bu gerçeği çoğu zaman gözden kaçırmamıza neden olur. Hayatımıza bir şeylerin dışardan müdahale etmesi ve bizi uyandırmasına ihtiyaç duyarız. Çünkü hayatın sunduğu çok kısa zaman dilimli, haz ve zevkler bize hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Davranışlarımızın temel gerekçesini oluşturmaya başlar. Bizi hayata motive eden temel dinamik hazlarımız, çıkarlarımız olmaya başlar. Hâlbuki peşinde koştuğumuz ve elde etmeye çalıştığımız her haz merkezli dünyevi çıkarın bir bedeli vardır. Ve biz bu bedeli ruhumuzla, insan kimliğimizle, kalp dünyamızla öderiz.

           Yani elde ettiğimizi zannettiğimiz her dünyevi çıkar aynı zamanda ödediğimiz uhrevi ve ebedi hayata dair kazançlarımızdan vaz geçmek anlamını taşır. İşte hayatın bu diyalektiği insan için aslında derin bir uyku halidir. Derin bir yanılgı, sanal bir düzenektir. Bu düzenin getirdiği haz ve çıkar merkezli hayattan çıkabilmek, uyanabilmek ve asla ama asla insan kimliğimizden yani imanımızdan bedel ödemeden yaşayabilmeyi başarmamız gerekir.

        İşte umreler bunun için vardır. Kâbe ile yüzleşmenin önemi tam buradadır. Kâbe ile yüzleşmek bizim kap dünyamızın paslanmış, kirlenmiş âlemi ile muhasebeleşmek anlamını taşır. Kâbe ile yüzleşmek, kaybettiğimiz insan kimliğimizi yeniden kazanabilme fırsatı kazandırır. Kâbe ile yüzleşmek, ölmeden önce hayatın gerçeğine yeniden uyanmak demektir. İşte tam bu nedenle Kâbe ile yüzleşmek gerekir.

          Kâbe’yi tavaf etmek etrafında dönmek;

Makro planda galaksinin, güneş sisteminin yaptığı gibi bir ve tek olanı merkeze alarak bir hayat tanzimi yapmak demektir.

          Kâbe’yi tavaf etmek etrafında dönmek; mikro planda elektronların atom çekirdeği etrafında döndüğü gibi, insan kan dolaşımının kalp merkezli hareket sisteminde olduğu gibi tek ve bir olanın etrafında pervane olarak bir hayat tanzim etmek demektir. Dostlar Kâbe’ye gitmek gerek, yüzleşmek, tavaf etmek gerek. Son nefes gelmeden, ölümün soğuk yüzü ile karşılaşmadan Kâbe’de hayatın gerçek anlamını yakalamak gerek. Onu hayatın merkezine alarak bir ve tek olan ALLAH’a kul olabilmenin iştiyakı ile hayat serüvenini tamamlayabilmek gerek.

          El hâsıl uzun söze ne gerek var dostlar ölmeden önce ölmek hayatın bu derin uykusundan uyanabilmek gerek.

                Allah’a emanet olun.