Dostlar, ülkemiz yakın coğrafyası ne acıdır ki uzun zamandan buyana bir istikrarsızlık ve kaos yaşıyor. Bu istikrarsızlık ve kaos ortamı kaçınılmaz olarak ta ülkemiz siyasetine olumsuz yansımalar getiriyor. Bu gün İŞİD örgütü adı altında gelişen terör faaliyetlerini kendileri için de bir tehdit olarak tanımlayan AB ve ABD mümkün olduğunca geniş çaplı bir koalisyon yapısı altında bölgeye askeri müdahale gerçekleştirmeye çalışıyor. 
      Ancak ana hatları ile tanımlamaya çalıştığımız mevcut gelişmenin bizim için dramatik bir yönü var. Özellikle bu makalemde dikkatlerinizi bu noktaya çekmeye çalışacağım. Bu dramatik durum nedir biliyor musunuz? Biz Türkler İslam inanç sistemine dâhil olduğumuzdan itibaren bir devlet politikası olarak Sünni inanç sisteminin savunuculuğunu ve liderliğini üstlenmiştir. Türkler için devlet politikasına dönüşen bu anlayış Türklerin Anadolu coğrafyasını kendilerini yurt edinmelerinden sonrada devam etmiştir. İşte bu nedenle hem Anadolu'da hem de Irak ve Suriye coğrafyasında yaşayan Sünni Müslüman kitlenin her zaman için en büyük güvencesi Türk Milletinin bu devlet politikası haline getirdiği refleks olmuştur. Bu nedenle de bu coğrafyanın Sünni Müslüman kitleleri yüzlerce yıldır siyasi ve askeri noktada Anadolu Türk nüfusu ile aynı çatı altında barınma ihtiyacı duymuştur. 
         Ancak ne var ki, son dönemde Siyonist siyasi örgütlenme Avrupa Birliği ülkelerinin ve ABD'nin içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklardan da istifade ederek bu coğrafyada kendi istediği şekilde kaotik bir ortam oluşturmayı başardı. Burada acı olan bir gerçekte şudur ki; Siyonist politikaların Sünni coğrafya üzerindeki kaos planlamalarına Sünnileri kendileri için rakip olarak kabul eden İran'ında ortak olmasına neden olmuştur. Yani İran İslam Devrimi ne acıdır ki artık mevcut coğrafyamızda alenen ittifak ettikleri Siyonistlerle birlikte ortak bir siyasi mücadeleyi gerçekleştirmektedirler. İslam coğrafyasında istikrarsızlığa yol açacak bir kapitalist, Siyonist politikanın ortakları durumundadırlar.
        İşte tam böylesi bir ortamda devlet yönetimlerinden dışlanmış, ellerindeki enerji kaynakları başka yapılara devredilmiş sahipsiz Sünni Müslüman kitlelerinin içinde bulunduğu dramatik durum İŞİD gibi çok tartışmalı bir örgütlenmenin bu bölgede zemin bulmasına neden olmuştur. 
        Yani inanılması güç olmakla birlikte bir gerçek var ki bölge Müslümanları terörist olarak yaftalanmışlardır. Hatta sadece ırak ve Suriye'deki Müslüman Sünniler değil aynı zamanda Türkiye'de bu bölgenin Müslüman nüfusuna tarihi bağlarından dolayı yakınlık duyduğu gerekçesi ile İŞİD'e yardım yaptığı gerekçesi ile teröre yataklık eden ülke ilan edilmek ve böylelikle mevcut siyasi yapısı sabote edilerek istikrarsızlaştırılan ülkeler arasına katılmak istendi. Ancak Allah büyüktür. Onların bir planı varsa Allah'ın da bir planı var.
         İşte böyle bir ortamda şimdi ABD terörle mücadele bahanesi ile birkere daha bölgeye operasyon düzenliyor. Ancak gerek ABD gerekse müttefikleri de biliyorlar ki Türkiye'nin desteği olmadan böylesi bir operasyonun başarıya ulaşma şansı yok. Bu  nedenle bizi ikna etmeye çalışıyorlar.
          Ancak Türkiye Cumhuriyeti'de böyle bir operasyonun ortağı olmanın risklerinin farkında. 
          1. İŞİD örgütü bölge için bir tehdittir yok edilmesi lazım.
          2. Ancak bu örgüt bölgemizin haksızlığa uğramış Sünni Müslümanlarınca destekleniyor.
          3. Bu durumda Türkiye Cumhuriyeti böyle bir operasyon sırasında bütün bölge Müslümanları ile olan tarihsel bağlarını zedelemeden bu işi başarabilir mi?
            4. Operasyon sonrasında mevcut bölgenin yeniden siyasi yapılandırılması noktasında bölge Sünni Müslümanlarının uğradığı haksızlıklar giderilecek mi?
            5. Yoksa bu operasyon bölgeyi daha önceki örneklerinde olduğu gibi daha da kaotik bir ortama mı sürükleyecek?
            Dostlar, bütün bu soruların cevabını zaman gösterecek. Ancak şu var ki Türkiye Cumhuriyeti kaçınılmaz olarak operasyonun bir parçası olmak zorunda. Bütün mesele operasyon sırasında bölgenin haksızlığa uğramış Sünni nüfusunu ikna etmeye ve operasyon sonrasında yine tarihte olduğu gibi Türkiye'nin siyasi önderliğinde yapılanma sürecine girebilmesidir. İşte bütün bunlardan dolayı devletimiz bu süreçte tam anlamıyla bıçak sırtında yol alıyorlar. Yani son derece riskli bir süreci yönetmek durumundalar. Allah yar ve yardımcıları olsun.