Dostlar, Allah Türk Milletine dünyada bir başka eşi benzeri daha bulunmayan nitelikte bir sorumluluk ve bu sorumluluğuna mütenasip bir pozisyon vermiş.

      Sorumluluk aslında başta son peygamber Hz. Muhammet (sav) Efendimize ümmet olan tüm Müslümanlara ve onların şahsında da tüm insanlığa ait bir sorumluluk. Ama ne var ki tarihin şahitliğinde itiraf etmemiz gerekir ki emanet her ne kadar o emanete muhatap olan herkesi sorumlu tutmasına karşın yine de ancak ve ancak yüreği kavi milletlerin elinde hak ettiği emniyete ulaşabilmektedir.

      Türk tarihinin son bir asrı ne acıdır ki batılı emperyalistlerin bize biçtiği rollerin kıskacı içerisinde geçti. Bu durum Türk Milleti’nin kutsal emanetler ve bu emanetlere dair sorumluluklarından kaynaklanan ayrıcalıklı tavır ve duruşundan uzaklaşmasına yol açtı. İşte bundan dolayıdır ki son zamanlarda yaşadığımız dünyanın emperyal güçlerinin yaşadığımız coğrafyaya ve bize karşı ilgilerini yeni nesil insanlarımız anlamakta ve anlamlandırmakta zorluk çekmektedir.

         Çünkü, bir asır önce genel olarak dünya ama özel olarak İslam coğrafyasında gerçekleştirmiş oldukları ameliyatlar ve dökmüş oldukları kan ve göz yaşlarının nemalarından kaynaklanan zenginliklerinin ve sömürü düzenlerinin sonunun geldiğini onlarda çok açık bir şekilde görmektedirler. Özelliklede Türkiye Cumhuriyeti’nin böylesi kritik bir dönemde tarihin kendisine biçtiği Allah’ın lütfu ve ikramı olan onurlu ve izzetli asli konumuna ve söylemine doğru yönelmeye başlaması onlar üzerinde adeta bir kıyamet sendromuna dönüşmeye başladı.

            Belki ülkeler arası yapılan ziyaretler, toplantılar ve alınan kararlarda bu kadar büyük bir panik havasını teneffüs edemeyebilirsiniz. Çünkü dünyanın oturmuş diplomatik dili her şeyi sokaktaki insanların anlayabileceği şekilde telafuz edilmesine izin vermemektedir. Bundan dolayı da ikili veya çoklu ortamlarda yapılan görüşmeler sonrasında dünya kamuoyuna karşı diplomatik dille konuşmaya devam etmektedirler.

          Ancak artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Tarihçi kimliğim ve yıllarca takip etmeye çalıştığım siyaset tecrübemle sizi temin ederim ki şu anda dünya siyaseti ama özellikle haçlı dünyası ile İslam coğrafyası arsında tarihin hiçbir aşamasında olmadığı kadar gerilim yaşanmaktadır. Daha iki hafta öncesinde bir Pentagon yetkilisinin itirafında da olduğu gibi Türkiye ile ABD arasında tarihin en büyük krizi yaşandığı çok rahatlıkla gözlemlenebilmektedir.

          Çünkü, değişen, dönüşen dünyanın yeniden yapılanma sürecinde Türkiye her zaman olduğu gibi(yazının başında da işaret ettiğim gibi) İslam coğrafyası ile Haçlı dünyası arasında sınır noktayı işgal etmektedir. Bu gün Haçlılar (İŞİD bahanesiyle) böylesi büyük bir operasyonu Türkiyesiz başaramayacaklarını bilmektedirler. Ama ne var ki artık Türkiye onların bildiği eski Türkiye değildir. Asla onların sömürü düzenine askerlik etmeyecek kadar Allah’ın onlara bahşettiği tarihi sorumluluklara ve davasına sahip onurlu bir millettir. Onların insanlığın ideallerine dair işlemek istedikleri cinayetlere ortak olmayacaktır.

              Hatta daha önemlisi tarihi sorumluluğu gereği son Osmanlı coğrafyasının mirasçısı olarak bu bölge halklarını yine kanatları altında toplayarak bütün samimiyetimle söylüyorum ki insanlık tarihinde yeni bir çağ daha açmayı başaracaktır. Batı emperyalizminin insanlığa musallat olan kapitalist dünya düzeninin insanlığın kanını içmesine ve İslam coğrafyasında yeni bir operasyon gerçekleştirmesine izin vermeyecektir.

              Dostlarım burada önemli olan bizlerin A’cılık B’cilik gibi kendi içerimizde yapay fırkalaşmalara düşmeden Tarihin bize biçtiği misyonumuz için top yekûn millet olarak devletimizin arkasında sıra dağlar gibi durabilmemizdir. Fert fert her birimizin bu süreçte üzerimize düşen görevleri en güzel şekilde gerçekleştirebilme azmi ve heyecanı içerisinde olmamızdır.  

              ABD ve Avrupa Haçlı dünyası aklını başına devşirmez de içine düştüğü bunalımın çözümünü yine bizim kadim coğrafyamızda yapacağı operasyonlarda arama gafletine düşerse bu sürecin tarihe bir 3. Dünya Savaşı olarak geçmesi kaçınılmaz gözükmektedir.

              Ancak bilmemiz ve emin olmalıyız ki; görünürde her ne nasıl olursa olsun mutlak galip olan Allah ve O’nun ipine sımsıkı sarılanlardır. Allah’a emanet olun.