Bir kısmımıza göre müzik evrenseldir . Öyle ya dünyanın bir ucundan bir insan , başka bir ulustan bir  bestecinin eserini dinliyor sözlerini anlamadığı halde seslerinde ki ahenk , yeri geldiğinde onu anlatabiliyorsa müzik evrensel olmalıdır . Bunun bir lisansı , dili yoktur . İhtiyaç duyulan tek şey melodiyi duyan bir kulak ve onlara anlam yükleyebilecek duygulardır .
Yaygın kanaatlere göre müzik , farklı form ve düzenlerde de olsa bilinen tüm toplumlar da başal , kültürel ve dini unsurlardan biri olmuştur . Bu anlamda müziğin yahudilik , Hıristiyanlık ve İslam başta olmak üzere neredeyse tüm dinlerin ritüellerinde vazgeçilmez olarak karşımıza çıkmaktadır .
İnsana din duygusunu veren yüce yaratıcı Allah (c.c.) , ona güzel , ölçülü ve ahenkli seslerden tat alma yeteneğini de vermiştir, hatta güzel besteler ve hoş nağmeler  vücûda husûle getirme ( oluşturma ) kabiliyetini de vermiştir . 
Üniversite yıllarımda sıkça karşılaştığımız bir soruydu 'Müzik haram değil mi ? Günah değil mi? Neden yapıyorsun bu işi? ' gibisinden cümleler . Cevap verecek bir durumda değildim o dönem ama mutluydum ve mutlu olduğum bir şeyi benim dinim neden yasak etsin diye düşünüyordum . Uzun günler düşündüm ve çareyi farklı kaynaklardan , bu işe ömrünü adadığına inandığım hocalarıma sordum . Aldığım cevaplar beni daha derin düşünmeme sebeb oldu . İlk olarak Gazâlî'nin müzik hakkındaki görüşüyle karşılaştım .Gazâlî, "Müzikten hoşlanmayanı, hayvanlardan kaba bir varlık olarak görmektedir. 'Müzik, âşıkın aşkını, fasıkın fışkını artırır.' Elbette günaha kışkırtan müzik türlerini dinlemek doğru olmayabilir . Gönülde günah düşünceleri uyandıran melodiler haramdır . Çünkü harama sebep olan şey de haram olur. Ama bizim tasavvuf musikimiz, klasik musikimiz insanı lâhûtî bir âleme götürür. " demişti hocam .
İlk duymamda çok fazla birşey anlayamadım . Aşk ne ? Aşık ne ? Fasık ne ? Sorular daha da çoğalmıştı . Düşünmeye devam ettiğim günlerde farklı bir muhabbet ortamında hocalarımdan birisinin kurduğu cümle beni etkiledi . Aynen şu şekilde ' biz aşkı bir çobandan öğrendik ' dedi ve Allah'ın sevgilisinden diye de ekledi. O günden sonra farklı bakmaya başladım dünya'ya . Yerlerin göklerin yaratıcısı olan Allah aşkında yaratıcısıydı . Kendisine eş olarak peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) yarattı ve ona olan aşkı görebilmemiz içinde müziği yarattı dedim ben . 
Bu başlıkların altına Mevlana'nın bir sözü de eklenince üçgen tamamlandı . Mevlana Celaleddin Rumî'ye göre müzik 'Allah'ın tüm  insanlığa seslendiği dildir 'diyordu . Biraz daha düşününce mantıklısı bu idi . Bu gün dilimizi kullananlardan oluşan bir ortama Fransız bir konuşmacı gelse saatlerce konuşsa , Fransızca diline sahip olanlar var ise onlar birşeyler anlayabilir durumda olurdu . Ama aynı ortamda hangi dil ve ırktan olursa olsun bir müzik topluluğu olursa durum daha farklı olurdu . Saatlerce Türk'ü, Alman'ı , fransız'ı herkes dinlerdi ve anlamak istediğini anlardı . Müziğin gücü burada ortaya çıkıyordu . 
Allah kendine bir sevgili bir haberci yaratmıştı . Ve ona olan aşkı tüm insanların düşünebilmesi için beşerî olan aşkı da armağan etmişti . Bu aşkın hitap dili olarak müziği bizlere verdi. Bu sonuçlara varırken müziğin her yerde oluşuna dikkat çekilmesi gerekli . Doğa kendi içince uyumlu frekanslara sahip ve müzik yapmaktadır . Beş vakit boyunca ibadet için çağrılar müzikle uyumlu seslerle ezanla yapılması istenmektedir . Kuran okuma yine aynı şekilde düz yazı şekliyle değil , makamlı diye tabir edilen bir melodiyle okunma emrine sahipti . Hoş bir melodi duyduğumuzda aklımızdan çıkmayan , bize çıkarımlar yaptıran ses , insan oğlu için en büyük nimet idi . Çünkü müzik heryerdeydi . İnsan aşkı veren ile bir bağlantı yolu olarak müziği zaten hep kullandı ve kullanmaya da devam edecektir .