Hür ve bağımsız yaşamayı kendine en büyük ilke edinmiş Türk milleti, tarih boyunca hiçbir milletin boyunduruğu altına girmeyi,  kutsal değerlerinden vazgeçmeyi, vatan topraklarını terk etmeyi, sancağını indirmeyi, milletini ve devletini böldürmeyi hiçbir zaman kabul etmemiştir.

Türk tarihinde, sözlü ve yazılı pek çok Türk eserinde bu reddiyeden söz edilen söylemler görmek mümkündür. Fakat bu güzide aktarılanlardan bu günlere ulaşmış, Türk milletinin milli kodlarını, milli ülküsünü, istiklale duyduğu bağlılığın, istikbaldeki kararlılığın en güzel şekilde ifade edildiği satırlar hiç şüphesiz ki İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklal Marşı’mızdır. 

Her bir dizesi ile Türk milletinin inancını, azmini ve kararlılığını, gösteren, milli mücadelenin onurlu mazisini bizlere aktaran, Türk milletinin hep birlikte verdiği kutlu mücadeleyi satır aralarına sığdırarak bizlere yaşatan, maziden aldığı ilhamı bugünlere yansıtan ve yarınlara da umut aşılayan milli marşımız İstiklal Marşı’nın kabul edilişinden bu yana tam bir asır geçmiştir.

Dağları delip enginlere sığmayarak Ergenekon’dan çıkan aziz milletimizin, çağlar boyu istiklal uğruna verdiği mücadeleden vazgeçmediği, tarihten aldığı bu ilham ve güçle, Anadolu’yu kendine vatan yapma mücadelesini en güzel biçimde anlatan dizelerin milletimize okunuşu olan İstiklal Marşı,  tam 100 yıl önce bugün 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Türk milletinin milli marşı olarak kabul edilmiştir. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Türk milletinin mukaddes değerlerini, düşüncelerini, azim ve kararlılıklarını dizelerle ifade ettiği en güzide eseri olan bu marşı Türk milletine armağan etmiştir.

İstiklal Marşı asırlar boyu hür ve bağımsız yaşamış bir milletinin, istiklal uğruna nelerden vazgeçebileceğinin, neler verebileceğinin satırlara dökülmüş en güzel ve güzide örneğidir. Herhangi şartta olursak olsun, yılmamayı, pes etmemeyi, dayanışmayı, karalılığı, bir millet olmayı en muazzam şekilde ifade eder. Her bir satırı idrak edilmesi gereken derin manalar taşır.

İstiklal Marşı’mızın bir milli marş olarak kabul edilişinin 100. Yıl Dönümünü gururla kutluyoruz. İstikbalimiz uğruna çetin mücadeleler veren ve bize kutlu zaferlerle mutlu bir istikbal armağan eden aziz ecdadımızı ve her okunuşunda bizleri hayranlıkla ayağa kaldıran, her yinelenişinde ayrı bir şuur ve gururla göğsümüzü kabartan dizelerin mimarı Mehmet Akif Ersoy’u minnet, hürmet ve hayranlıkla anıyoruz. Başta Mustafa Kemal Atatürk ve Silah Arkadaşları olmak üzere, milli mücadelenin bütün kahraman şehitlerinin ve İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un aziz ruhlarının ilelebet şad olmasını diliyoruz.

İstiklal Marşı’mızın kabul edilişinin 100. Yıl dönümünde, Türk milletinin asırlar boyunca en büyük geleneği olanistiklalin her zaman Türk milletinin en birinci niteliği olmaya devam edecektir. Göğsünü siper ederek alçakları yurduna uğratmayan ecdadımızdan aldığımız ilham ve güçle istikbale yürünecektir.

İSTİKLAL MARŞI

          Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
           Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
           O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
           O benimdir, o benim milletimindir ancak.

                       Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
                      Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
                      Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
                      Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!

           Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
           Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

           Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
           Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

                      Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
                      Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
                      Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
                     ‘Medeniyet!’ dediğin tek dişi kalmış canavar?

         Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
          Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
          Doğacaktır sana va’dettiği günler hakk’ın…
          Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

                      Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
                      Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
                      Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
                      Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

          Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
          Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
          Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
          Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

                     Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
                     Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
                     Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
                     Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

          O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
          Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
          Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na’şım;
        O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

                    Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
                    Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
                    Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
                   Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
                   Hakkıdır, hakk’a tapan, milletimin istiklal!          

                                    Mehmet Akif ERSOY