İçerisinde bulunduğumuz ve birkaç yıl sonra geride kalacak olan yüzyılımızın, ağır ve modern endüstrilerin büyüyüp geliştiği, dünya genelinde dengeli olmasa da pek çok toplumda yaşam düzeylerinin yükseldiği bir yüzyıl olduğu açıktır. Ancak bu yüzyılda, endüstriler yoğun bir şekilde gelişir ve toplumlar da belli refah düzeylerine ulaşırken, farkında olunmadan doğal dengeler bozulmuş, çeşitli " Çevre Sorunlarına" neden olunarak dünyamız da yaşanamaz hale getirilmektedir.
Çeşitli çevre sorunları arasında, orman ve mera gibi daimi yeşil örtülerin kaybı ile ortaya çıkan ormansızlaşma ve ardından yaşanan erozyon ve çölleşme olayları ve bunlara ilişkin sorunlar gerek dünya genelinde ve gerekse ülkemizde önemli bir yer tutmakta, tüm dünyadan her yıl toplam 23,5 milyar ton, ülkemizden ise 500 milyon ton verimli toprak akarsularla denizlere, göllere ve benzeri kapalı havzalara taşınmaktadır. Ülkemiz, maalesef dünyanın en fazla aşınan ve toprakları erozyonla en çok taşınan ülkeleri arasında yer almaktadır.
NASA'nın 1985 yıllarında hazırladığı bir rapora göre, ülkemiz giderek ÇOL OLUYOR(!). Ülkemizin hızla çölleştiği, 1992'de Rio'da gerçekleştirilen Dünya Çevre Zirvesinde de doğrulanmıştır. Aslında topraklarının % 83,2'sinde çeşitli şiddette erozyon olayının hüküm sürdüğü bir ülkede çölleşme büyük ölçüde gerçekleşmiş demektir.
Erozyon fakirlik, fakirlik de göç demektir. Ülkede her yıl 1.2 milyon insanımız göç etmekte, göç eden bu insanlar büyük metropollere kendilerini atarak, sağlıksız kentleşmelere neden olmaktadırlar. Düne kadar dünyanın kendi kendisini besleyen sayılı 7 ülkesi arasında yer alan ülkemiz, maalesef bir süreden beri bu özelliğini yitirmiş ve her yıl dışarıya milyarlarca dolar ödeyerek buğday, pirinç, şeker, et, vs ithal eden bir ülke konumuna gelmiştir. Kısa sürede gerekli tedbirler alınmazsa, bu olumsuz tablonun daha da büyüyerek devam edeceği açıktır.
TEMA Vakfı, (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) isminden de anlaşılacağı üzere, öncelikle ülkemizin erozyonla maruz kaldığı tehlikelere toplumun her kesiminin dikkatlerini çekmek, mevcut ormanları korumak, ağaçlandırma ve erozyon kontrolü çalışmalarını hızlandırmak, tarım ve mera alanlarında yaşanan benzer olumsuzlukları gidermek ve tüm bu konularda milli politikaların oluşturulmasına katkıda bulunmak, vb, amaçlarla ülkenin ileri gelen sanayici ve işadamları, içlerinde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın da bulunduğu devletin bir bölümü ve ileri gelen basın-yayın kuruluşları tarafından kurulmuştur.
Vakıf olarak temel inancımız şudur ki; Toprak, ormanlar, sular ve soluduğumuz hava ve kısaca yerküremiz sadece ülkelerin ve o ülkede yaşayan toplumların değil, tüm insanların hatta tüm canlıların ortak malı, yaşam alanıdır. Anutumlasın ki, biz olmasak da dünya var olacaktır. Oysa dünya yok ve yaşanmaz olunca bizlerinde yok olacağı kesindir. Dolayısıyla dünya bize değil, biz dünyaya muhtacız. Herhalde muhtaç olunan bir şeyi korumak da biz insanlar için en doğru ve akılcı bir davranış olsa gerek.
Dünyamız ve ülkemizin yaşam zenginliklerini ve bu zenginliklerin başında gelen ormanları korumak ve geliştirmek insan olarak hepimizin görevidir. Hiçbir ülke ve hiçbir kurum veya tek kişi tek başına ne çeşitli çevre sorunlarıyla, ne de ormansızlaşma, erozyon, vb sorunlarla yeterince savaşamaz. Bu konuda toplumun her kesimine, özellikle toplumu hemen her konuda aydınlatmak üzere ülkenin en ücra köşesine kadar camileri, mescitleri, okulları, kursları, vaiz/dini sohbet ve Cuma hutbeleri ile etkin bir şekilde yayılmış bulunan dini teşkilatlarımıza ve onun değerli mensuplarına da önemli görevler düşmektedir. Bilindiği gibi, 23.07.1995 tarihinde kabul edilen " 4122 sayılı Milli Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu" diğer kurumlara olduğu gibi Diyanet İşleri Başkanlığımıza da yükümlülükler getirmektedir.
Eski çağlardan beri devam ede gelen erozyon bazı devletlerin haritadan silinmesine, bazı milletlerin büyük göçlerine, yokluk ve kıtlıklara neden olmuştur.
Ülkemize ve ilçemize ağaç diken ve çevresini temiz tutan herkese şükranlarımı sunuyorum.
Çevremizi ve güzel dünyamızı tehdit eden sorunların aslında bizleri ve siz gelecek nesilleri tehdit ettiği her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
Çevre istediğimiz gibi kullanacağımız ve kirleteceğimiz bir nesne değildir. Aksine bizlere sunulmuş bir lütuf ve gelecek nesillere kirletmeden, tahrip etmeden, temiz bir şekilde aktaracağımız bir emanettir. Unutmayalım ki; Çevre ancak sevgi, şefkat ve içtenlikle sahip çıkmakla korunur. Daha güzel bir dünya, daha temiz bir çevre, barış ve huzurun hâkim olduğu bir dünya için el ele verelim. Sürdürülebilir kalkınma anlamında çevresinde gelişen olaylara duyarlı ve bilinçli yaklaşan geleceğin yöneticisi siz gençlere bugünden çevreyi korumak ve geliştirmek yönünde sorumluluk yüklenmekte ve sizlerin çözüme katılımlarını sağlamak için, tüm gençlerimizde ve özellikle öğrencilerde çevre bilincini oluşturmak, onların çevrelerine karşı daha duyarlı bireyler olarak yetiştirilmeleri konusunda düşünen, sorgulayan, hesap soran, aynı zamanda çevrenin hem korunup hem iyileştirilmesi için aktif çaba sarf edecek gençlerimizin, duyarlı vatandaşlarımızın artarak devam etmesi için TEMA Vakfına üye olmalarını cani gönülden arzu ediyorum.
Gelin TEMA Vakfında buluşalım ve TEMA Vakfına üye olalım. Saygılarımla