Bahar her zaman olduğu gibi süzüldü kapılarımızın eşiklerinden. Araladı perdelerimizi. Nazlı bir gelin gibi aldı sandalyesinin geçti karşımıza (önceki zamanlarda yeni gelinler böyle yaparmış, bir misafir geldiğinde sandalyenin üzerinde bekler dururmuş).Bahar karşısında saklambaç oynayan bir çocuk gibi oluyoruz. Bizi baharın sobelemesini nasip eden rabbe şükürler olsun. Bahar değince bütün sanat dallarının kalemi eğiliyor. Mesela baharı resmetmeye kalksak bir köyden başlıyoruz. Ortasından nehir geçiyor, nehrin sağında solunda ağaçlar, koyunlar, ve birkaç sıralı ev, tepeler…

Bu yüzden merhum şair Erdem Bayazıt’a hak veriyorum. “Birde Bir de baharlar bilirim

Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği” derken şehir karmaşasında belki baharın gelişini daha az idrak ediyoruz. Ama sizi selamlayan bir böceği gördüğünüzde, sabah vakitlerinde öten kumruların sesleri örülürken kulaklarımızda ne kadar da yaşam sevinci bizi sarıyor."Neyi arıyorsan sen, O'sundur" der Mevlana…Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık....Biz hep baharı arıyoruz .Baharı ve Ümit’i…

Fuzuli; “Gözüm yaşın döküp dirdümbahâr olsa/Çiçekler açılup gönlüm açılsa rûy-i yâr olsa yani Gözyaşımı döküp derdim; bahar olsa,. Çiçekler açılıp gönlüm açılsa, bir de yarin yüzü olsa” derken, baharı, baharı sevgilinin yüzüne yansıtması ne kadar ince.

Baki ; Nev-bahâr oldu gelin azm-i gülistan idelim/Açalım gonca-i kalbi gül-i handan idelim.Yani “İlkbahar geldi, gelin gül bahçesine gidelim, Kalbin goncasını açalım, gülen bir gül haline getirelim”… derken toplumsal, aile ve bireysel ilişkilerimize ışık tutması ne kadar güzel değil mi?

Sonra; Cahit Sıtkı Tarancı’nın“Bahar Sarhoşluğu” şiirinde buluyoruz kendimizi. “İlk sevgilinin gülüşüne benzer/Bir Nisan havası değil mi esen? Zincirlere, kelepçelere inat, Kanatlarımı açmak zamanıdır,Allah’a ısmarladık kaldırımlar.”

Bütün bunları yaşarken Ziya Osman Saba’nın“Baharı Beklerken Yazılmış” şiirine konuk oluyoruz.” Bu bahar güleceğiz en içten bir sevinçle/Bir melek ordan bize uzatacak elini.Beni bırakma kalbim, kalbim sen bana söyle.Ümitlerin en güzelini!..diye söylenirkensağlıklı günlere “merhaba” demenin heyecanı sarıyor tenimizi. Biliyoruz üzerimizde heyula gibi duran salgının varlığını.

Oradan Melih Cevdet Anday'ın “Bir İlkbahar Şiirine” kulak veriyoruz.Hava ne kadar güzel öğretmenim. Yollar ağaçlar kuşlar ne kadar güzel. Yeryüzü pırıl pırıl öğretmenim. Gizlisi saklısı kalmamış dünyanın. Nesi var nesi yoksa dökmüş ortaya… şiirini terennüm ederken çocuksuz baharın olmayacağını nakşediyoruz kalbimize…

Ama en son kalbimize döneriz. Kalbimize. Kalbimizin çocukluk yıllarına,  kendi çocukluk yıllarımıza. Badem ağaçlarına, kumlu tepelere… Uzun uzun bakarız evlerimize. Çağla ağaçlarında çizilir belki ellerimiz. Ama o acıyı hissetmeyiz bile. Daha bir ayrı kokar çiçekler, otlar, bitkiler...Uzanıversin isteriz gözdemiz baştan boya… Sonra hüzünlü bir otobüs bileti uzaktan baktırır bu sefer. Kendi yolculuğumuzu uğurlarız. Kendi yalnızlığıma el sallarız. Otobüsün camına başımızı koyduğumuzda, bir düş filizlenirken kalbimizde, yarın için kurulan hayallerin gerçekleşmesini ümit ederiz.

Sonrası , sonrası Hüzün ve Ümit olur…

Bahar dolu gülüşleriniz eksik olmasın kıymetli okurlar. Bahar dolu aydınlık ve huzurlu yarınlara…Bahar dolu bayramlarınız olsun.