Mehmet Bey sabah evinden çıkarken eşi de onu yolcu ediyordu…Eşi arkasından el sallamak istiyordu, o ise eşinin yüzüne bile bakmadan kendisini sokağa bıraktı…Eşine “Hoşça Kal” diyemezdi…Çünkü o, evin reisiydi…Eşinin, çocuklarının geçimini sağlıyor, onların karnını doyuruyordu… Mehmet Bey, sokakta ilerlerken bir yandan da esnaf komşularına ayrı ayrı selam veriyor, “Günaydın…Hayırlı işler…” diyordu.  Mehmet Bey, işe gitmek için sokağın köşesinde bekleyen servisine bindi. Servise biner binmez, başta sürücü olmak üzere herkese “Günaydın!” dedi. İşyerine yakın bir durakta servisten indi…Durakta simit satan çocuğa, “Sıcak bir simit ver, çocuğum…” dedi. Simitçi çocuk,” Hemen amcacığım…”dedi. “Teşekkür ederim!” diye karşılık verdi Mehmet Bey Çok geçmeden işyerine vardı…İşyerinde bulunan herkese tebessüm ederek ayrı ayrı selam verdi, hal hatır sordu…Birazdan müdür yanına çağırdı…Önce ceketini ilikledi, sonra koşa koşa kapısını çaldı, müdürün…El pençe divan durdu karşısında…Müdürün isteklerine “Peki efendim…Baş üstüne efendim…Derhal efendim…” diyerek karşılık verdi…Dışarı çıkınca, “Kimsin sen ya!” dercesine el kol hareketi yaptı. Mehmet Bey, işini bitirmiş ve oradan ayrılma zamanı gelmişti…İşyerindeki herkese ayrı ayrı “İyi akşamlar!” diyerek oradan ayrıldı.    Çok yorgundu, eve vardığında…Kapı ziline bastı, açan olmadı…Bir daha…Bir daha bastı…Koşa koşa gelen bir sesle kapı açılmıştı…Mehmet Bey küplere binmişti adeta…”İki saattir kapıdayım lan, niye açmıyorsun?” diye bağırarak içeri girdi…Selam yoktu içeriye girerken…Çok yorgundu çünkü, ailesinin yükünü taşımak onun sırtındaydı…Hem gerek de yoktu, karşısındaki onun eşiydi…Eşinin aceleyle hazırladığı yemek sofrasına oturdu…Öfkeyle bağırmaya başladı, “Başka yapacak yemek bulamadın mı!” diye…

            İnsan olmanın gereği, hepimiz bir koşuşturma içindeyizdir. Yapılması gereken, yetiştirilmesi gereken çok işimiz vardır. İşte tüm bu hayat koşuşturması içinde çok sayıda insanla iletişim kurarız. Hepimizin yalandan bir çantası vardır ve bunun içinde bizi istediğimiz şekle sokacak maskelerimiz vardır. Hangi yerde ve hangi durumdaysak, kimin karşısında konuşuyorsak ona uygun maskemizi çıkarıp takarız. Yani anlayacağımız bu maskelerimizle akşama kadar şekilden şekle gireriz. Kullandığımız maskelerle insanlara akşama kadar gülücükler dağıtırız…Onlara güzel sözler söylettiren göze hoş gelen maskelerle bakarız. Fakat akşam eve girmeden bu maskelerin hepsini kapıda bırakır, eşimiz ve çocuklarımız üzerinde otoritemizi koruyacak o çirkin maskeleri çıkarıp takarız.

            Değerli dostlar…Akşama kadar çok insanla karşılaşıyoruz ve ben inanıyorum ki bunlar içinde çok değerli olanlar da var…Aslında konuşmaya değer olmayıp da hal hatır sorduğumuz, tebessümler ettiğimiz, onaylayıcı güzel sözler söylediğimiz insanlar da çoktur. Fakat ne hikmetse bazı insanlar, hiç tanımadığı insanlara gösterdiği sıcaklığı, tebessümü, o hoş sözleri kendi eşinden, kendi çocuklarından esirgemektedir…İlgiye en çok muhtaç olan, senin eşin…Senin çocuğun…Biz bugün başkalarına gösterdiğimiz ilgiyi kendi ailemizden esirgiyorsak yazıklar olsun bize… Sevdiklerinize güzel sözler söylemekten korkmayın... Tebessüm etmekten çekinmeyin…”Seni seviyorum!...İyi ki varsın hayatımda!..” deyin, eşinize…Çünkü o hayat yolculuğunuzda, yanınızdaki en önemli arkadaşınız…”Oğlum-Kızım, sizi çok seviyorum!”deyin…Çünkü çocuklarınız ailenin neşesidir…Bugün biz anne babalar çocuklarımızdan sevgimizi  esirgersek, onlar bu sevgiyi başka yerlerde başka alışkanlıklarda arayabilirler…Pişmanlıklar yaşamadan derin düşünelim…