Hem de Geleceğini Ben de Düşünüyorum Sayın çok kıymetli okuyucularım, Hz. Mevlana'nın dediği gibi " Dün Dünle beraber Gitti Cancağızım, Ne Kadar Söz Varsa Düne Ait, Şimdi Yeni Şeyler Söylemek Lazım" diyerek köşe yazıma böyle başlamak istedim.
Geçtiğimiz 10 Ocak 2015 Çalışan Gazetecilerin Bayramı idi. Ben de TEMA Vakfı İlçe Gönüllü Sorumluluğu görevine ilave olarak yine gönüllü ilçemizin tanıtımında ve Karapınar yerel gazetelerinden biri olan Yeşilpınar Gazetesinde Fahri Muhabirlk gibi görevlerde zamanımı faydalı işlere vererek becerebildiğim ve aklımın erdiği kadar İlçeme faydalı olmak için özverili bir şekilde yıllardır çaba sarf ediyorum. Tarafsızlık ve güven ilkesini ön planda tutmak suretiyle ilçemizin ve ülkemizin sosyal, kültürel, ekonomik gelişmesi, kalkınması ve tanıtımına, sorunların çözümüne katkı vermek, yöneticilerimizle, vatandaşlarımız arasındaki köprü vazifesini yürüterek kamu görevini yerine getirmek, katılımcı ve çağdaş demokrasimize hizmet etmek ve teknolojinin ilerlemesiyle daha fazla alanda faaliyet göstererek insanlarımıza faydalı olmak ve en hızlı şekilde bilgi aktarımı sağlamak, toplumu aydınlatmak adına her türlü güçlüğe göğüs gererek, sağduyulu yazılarım ile ülkemizin kalkınmasına ve geleceğine katkı sağlamayı sürdürmek ayrıca çevre ve doğaya hizmet etmek için hafta içi olsun, Cumartesi, Pazar günleri olsun özverili bir şekilde fedakârlık göstererek çalışmalarımı sürdürmekteyim.
Bu duygu ve düşüncelerle, zor ancak son derece önemli bir görevi fedakârca ifa eden; milletimizin dili, yazan eli ve hak terazisinden sapmayan vicdanı olan tüm gazeteci arkadaşlarımın "Çalışan Gazeteciler Gününü" kutluyorum.
Değerli Karapınar'lı Hemşerilerim,
İnsan su, gıda ve nefes olmadan yaşar mı?, düşünemeyiz bile, biri noksan olsun canınız ya beş dakika dayanır ya da 20-30 gün. Bunu bize kim veriyor? Elbette Yüce Yaradan. Ama nasıl veriyor? Toprağımızla, Tarlamızla, Suyumuzla, gökyüzümüzle veriyor. Karapınar'dan son 20-30 yıldır bereket fışkırıyor. Neden? Tarlasıyla, suyuyla, havasıyla ve elbette insanıyla üretiyor Karapınar. Bu gün buğdayımız, pancarımız, mısırımız, arpamız, çavdarımız, yoncamız, Yem bitkilerimiz, patatesimiz, ayçiçeğimiz yani tüm Türkiye'nin aranılan ürünleri. Koyunumuzdan, ineğimizden gelen sütümüz, etimiz zaten marka olmuş durumdadır. Yanılmıyorsam aldığım duyumlara göre Yıllık ve yaklaşık olarak Karapınar'ın tarım ve hayvancılıktan, teşvik ve desteklemelerden Vs. gelirlerden 500-600 milyon liralık geliri var. Karapınar'ın bir Çukurova, bir Harran, Bir Söke ovası gibi barajdan sulayacak olanağı yok. Tek çaremiz yeraltı kuyularımız. Onlarda her yıl en az bir-iki metre çekilmek suretiyle zaten azalıyor.
Su Karapınar için çok farklı. Çukurova'da sulama ile buğday 400-500 Kğ'dan 700 Kğ çıkar. Bizim Karapınar'da 200 Kğ'dan 700 Kğ çıkar başka bir ifadeyle bizim suyumuz Çukurova'dan, Harran'dan, Söke'den üç kat daha değerli. Ya suyumuz yok olursa düşünmesi bile felaket. Peki, neden su konusunu anlatmaya çalışıyorum biliyorsunuz. Yeraltı sularını besleyen ve bizim çocukluğumuzda yağan kar ve yağmur yağıyor mu? Hayır. Karapınar ve Karaman sınırlarında linyit yatakları bulundu ve memleketimizin ikinci büyük linyit yatağı. Afşin Elbistan'dan sonra 1,8 Milyar M3 başka bir ifade ile her biri 30 ton taşıyan 60 milyon kamyonluk linyit var memleketimizde. Bunu elektriğe çevirmek için termik santral planlanıyor. Bu santralinde çok büyük olacağı söylentiler arasında. Kim söylüyor? TEMA Vakfı Uzmanları 8 Ocak 2014 Çarşamba günü Ticaret ve Sanayi Odası toplantı salonunda İTÜ Öğretim Üyesi ve TEMA Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Prof. Dr. İsmail Duman ve ekibi bir yıl süren araştırma raporunu biz katılımcılara sundu. Santralin farklı hesaplarla Karapınar'ın yeraltı sularının çoğunu kullanacağını ve bu kalorisi çok düşük linyit için yaklaşık 12-13 Milyar M3 hafriyat gerektiğini belirtti. 13 Milyar M3 hafriyat 433 milyon kamyonluk toprağın taşınması demektir. Çünkü linyitimiz yerin 150- 200 metre altına kadar uzanıyormuş. Bu rakamlar aklın alamayacağı kadar büyük ve en önemlisi santral su kullanarak elektrik üretip soğuyacak. Su, yazımın başında da belirttiğim gibi Karapınar için kan demek, can demektir.
Termik santralin olduğu her yerde doğanın zarar gördüğü üzerine raporların var olduğu bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü termik santrallere bağlı en azından 10-15 hastalık sayıyor. TEMA Vakfı en azından elde ettiği MTA raporları ve dünyadaki kaynaklardan derlediği rakamları bize seminerde sundular. Bizler buranın halkı olarak ne alıp ne getireceğini bilmek istiyoruz. Çünkü tarlamız, buğdayımız, koyunumuz, ineğimiz elimizden giderse biz nereye gideriz. İnanın hiçbir yere. Bu nedenle bu olası kurulacak olan termik santral konusunda Karapınarlı vatandaşlarımıza çok daha aydınlatıcı bilgilerin verilmesi inancındayım. Ayrıca memleketimin doğal güzelliğini bozmadan ve her yönden kalkınmasını bende çok istiyorum.
Çok kıymetli hemşerilerim Karapınar bugün çok şükür kendi yağında kavrulan, havasıyla, doğasıyla, coğrafi konumuyla cennet bir yerdir. Bizim memleketimizde huzur var, aş var, iş var. Bunun devamı için doğanın başka bir deyişle tarlamızın, suyumuzun, meramızın başına en ufak dert gelmemeli, yoksa Karapınar Buğdayı, etiyle, sütüyle, yetiştirdiği ürünleri ile değil, yine çölüyle anılır ve tanınır hale gelebilir. İşte bizlere Termik Santral ile ilgili seminer veren Prof Dr. İsmail Duman'da ve diğer teknik elamanlar da bunları demek istiyor. Biz bu Termik Santral konusunda daha çok aydınlanmak istiyoruz. Saygılarımla