Bundan 4-5 yıl önceki bir yazımda ülkenin sisteminin değiştiğinden artık liberalizme geçtiğimizi yazmaya çalışmıştım. Ve liberalleşmeyle birlikte ülkede “pahalılaşma” gibi bazı değişikliklerin yaşanacağını belirtmiştim. Genelde toplumda da anlaşılmayan konu işte, tam da bu.

Ülke 1980 sonrası Özal’la geçmeyi arzuladığı kapitalizme geçişi başaramamış ve de bu geçiş 30 sene sonra Recep Tayyip Erdoğan’a nasip olmuştur. Bu yönüyle bakıldığında aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin oylandığı referandumda “evet” diyecek olanlar liberal ve solcular; “hayır” diyecek olanlar ise muhafazakarlar ve sağcılar olması gerekirken tam tersi olmuştu. Ve de muhafazakar ve sağ parti olan Ak Parti bu Anayasa değişikliğini başarmıştı. Liberalleşmeyi isteyen kesimler muhafazakar kesimler olmuştur.

2017 yılından bu yana da bu sistem değişikliğini yaşıyoruz. Aslında teknik dilin dışında daha böyle herkesin en iyi anlayacağı şekilde bu sistem değişikliğinde yaşanacakları şöyle bir anlatmaya çalışayım. Bu sistemde iki aşamayı çok bariz yaşayacağız. Birincisi malların ücretleri yükselecek. Yani şu anda tüm dünyada ülkelerde malların fiyatları artmamış olsaydı dahi Türkiye’de artacaktı. Çünkü ülkede bir zengin sınıf olması gerekecekti. Zengin zenginleşecek; zengin olmayan da tamamen fakirleşecekti. Yani aradaki “ortadirek” ortadan kalkacaktı. Bu işlem bittikten sonra da bu sefer alım gücü artacak. Yani maaşlar ve işi olanlar için gelir seviyeleri yükselecek. Eğer bir vatandaş iş bulabilirse o zaman o işten karşılığında alacağı ücret de yüksek olacaktır. Asgari ücretin yüzde 50’ler seviyesinde artması gibi düşünelim. Süreç içerisinde insanların gelirleri artacak ama tabii ki giderleri de artacak. Eskiden bir maaşla ev geçindiren ve de aynı zamanda kooperatife girip ev taksiti ödeyenler varken şimdi sadece evini geçindirebilecek.
 
Bir Avrupalıyı düşünün adam sabahtan akşama kadar çalışıyor. İyi bir maaş alıyor ama maaşı ancak ay sonuna kadar yaşamasına yeterli olabiliyor. Ne bir artırım yapabiliyor ne de para biriktirebiliyor. Ama o bir ay boyunca giderlerini ödeyip, insanca yaşayabiliyor. Zaman zaman dışarıda yemek yiyebiliyor. Zaman zaman sinemaya, tiyatroya vb. eğlencelere gidebiliyor. Zaman zaman arkadaşlarıyla iş çıkışı bir barda vakit geçirebiliyor. Kitap alabiliyor veya diğer ihtiyaçlarını alabiliyor. Eğer işsizse veya daha doğrusu geliri çok çok düşükse zaten sistem bu kişiyi değerlendirme içine almıyor. Hani ABD’de köprü altında yaşayanlar vardır ya; onlara Devlet günlük çorba paralarını verir ve o köprü altından çıkmamalarını şart koşar. Kapitalizm için çok fakir kişi değerlendirme içerisinde tutulmayacak kişidir.

İşte şimdi gelinen aşamada bu durumları yaşamaya başladık. Öncelikle fiyat artışlarını yaşıyoruz. Ve bu fiyat artışlarından mesela ihracat yapan sanayicinin bir şikayeti var mı ya da üreten bir çiftçinin şikayeti var mı? Hatta şimdi belki bazılarınız kızacak ama bu zamlardan “ortadirek” dediğimiz kesimin de çok büyük bir şikayeti yok. Buradaki sıkıntı şu; daha önce çok daha rahat harcama yaparken şimdi daha temkinli bir harcama yapma durumundayız. Yine restoranları dolduruyoruz. Yine kafelerde vb. eğlence yerlerinde eğleniyoruz. Yine tatillere, 5 yıldızlı otellere gidiyoruz. Ama artık birikim yapma şansımız çok azaldı. Kapitalizmin temel direklerinden olan bankalara bağımlıyız.

Biliyorum ki bu yazdıklarımdan ötürü bana kızanlar olacaklar. Hatta “bunu yapan çok küçük bir azınlık” gibi cevaplar verecekler olacak. Bu eleştirilerinize de katılıyorum. Ama zaten ben kapitalizmin belirli bir kesimin sistemi olduğunu başta söyledim. Kapitalizm zengin ve fakirlerin sistemidir. Ama buradaki fakir seviyesi biraz yüksektir. Yani eskiden “ortadirek” dediğimiz kesim kapitalizmin fakiridir. Zaten söylediğim gibi kapitalizm bu iki sistemin dışındakileri değerlendirme kapsamı içerisine almaz.

Bundan sonra herkes liberal bir Türkiye ile karşı karşıya olduğunu unutmamalıdır. Dolayısıyla değerlendirmelerini de ona göre yapmalıdır. Kapitalizm içerisinde davranışlar ne ise Türkiye’nin davranışları da o minvalde olacaktır. Bu sistemden geri dönüş olacağını falan da kimse düşünmesin. Bundan sonraki süreçte Türkiye’nin sistemi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir. Tabii ki daha da kurumsallaşarak…