Şahsen insanların mesleklerini hafife alarak bir yargıda bulunmayı doğru bulmadığım gibi aynı zamanda “ayıp ve ahlaksızlık” olduğunu da düşünürüm. Ancak insanların meslekleri derken de bu “meslek” tanımını net olarak ortaya koymak lazım.

Bakın “meslek” kelimesini TDK’nın “bir kimsenin kendine temel çalışma alanı edindiği, geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş” olarak tanımladığını söyleyerek başlayalım. Yani temel çalışma alanı olacak, geçimini sağlayacak ve sürekli işi olacak. Temel tanım budur.

İşte “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” de meslek kelimesinin temel tanımına göre mesleği gazetecilik olanların yılda bir kez hatırlandıkları bir gündür. Yani temel çalışma alanı gazetecilik olan, gazetecilikten geçimini sağlayan ve de sürekli işi gazetecilik olan insanların günü…

Niye bu kadar uzun bir giriş yaptığımı merak edenler olacaktır, açıklayayım. Şimdi artık malumunuz, bir cep telefonu olan kişi gazeteciyim diye ortaya çıkmaktadır. Mesleği gazetecilik olmayıp da “gazeteciyim” diye ortalarda gezip, kendine menfaat sağlamaya çalışan kişiye gazeteci denilmeyeceği gibi bunlara paye vermek de çok doğru bir davranış biçimi aslında değildir.

Bunları yazıyorum diye de hiç kimse birilerini hedef aldığımı falan düşünmesin. Mesela Konyamızda 15 günde bir, ayda bir yayınlanan dergilerimiz var. Bunlar düzenli olarak yayınlanırlar. Yanlarında en az 3-5 kişi istihdam ederler. Vergilerini öderler, SGK’larını yatırırlar. Devletin “gazetecilik mesleğini ifa ettiğine dair” verdiği eski adıyla “sarı basın kartı” yeni adıyla “turkuvaz basın kartı”nı da almıştır. Bu kişinin mesleği gazeteciliktir. Tek farkı bizim gazetelerimiz günlüktür, onun ki 15 günlük veya aylıktır. Başka bir fark yoktur.

Ama diğer taraftan, kişi Savcılığa “haftalık mevkute” çıkaracağım diye dilekçe veriyor. 2-3 ayda 3-4 sayı çıkarıyor sonra basmaya gerek bile duymuyor ama gazeteciyim diye o da ortalarda geziyor. Ya da 200-300tl vererek bir internet haber sitesi kuruyor. Orada da canı istediğine canı istediği şekilde yazıyor çiziyor. Reklam vermeyeni de kendince “tehdit ediyor” haberini yaparım diyor. Ve de bu kişi de “gazeteciyim” diye geziyor. Tabii ki bunların bir kontrol mekanizması olmadığı için de bunlar istediği gibi yalan da üretebiliyorlar, hesap soran olmuyor. Ama mesleği gazetecilik olanlar yalan haber üretemiyorlar. Sorumlulukları nispetinde görev yaptıkları için, zaman zaman vatandaş işine geldiği şekilde gazetecilerden daha çok o tür “sahtekarlara” prim verebiliyor.

Gazeteciler haber yaparlar. Tabiri caizse habercidirler. Yazarlık ayrı bir durumdur. Ya da reklamcılık farklı bir meslektir. Yani gerek yazarlığın gerekse reklamcılığın gazetecilik mesleğiyle bir alakası yoktur. Adı üzerinde yazarlık ve reklamcılık da ayrı birer meslektir.

Tüm bunların dışında okurların, gazetecilikten beklentiler de mantık çerçevesinde olmalıdır. Mesela son dönemde gazetelere en büyük eleştirinin “yandaş” olmaktan kaynaklandığını görmekteyiz. Hâlbuki “yandaş” eleştirilerine baktığımızda aslında “benim gibi düşünmüyor” eleştirisini görüyoruz. Yani vatandaş, kendisi gibi düşünmeyen gazeteci veya gazeteyi yandaş olarak görmektedir. İşin ilginç tarafı da şudur; vatandaş eleştirdiği konuyu da övgü olan konuyu da bir gazeteden okumuş ve haberdar olmuştur ama “gazeteler yazmıyor” eleştirisini de yapmadan geçmez. Aslında Konya’da yerel basın için yandaş kelimesini kullanmanın bir sakıncası yoktur. Çünkü gerek Kurtuluş Savaşı’nda gerekse şimdi her daim Konya yerel basını Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yanında yer almıştır. Bu nedenle yandaş olarak anılabilir. Ama bu yandaşlık sadece Devlet adına söylendiğinde bir anlam ifade eder. Diğer taraftan taraf olan, siyaseten bir düşüncesi olan gazeteler olabilir, yalan haber yazmadıktan ve de Devlet’e karşı gelmedikten sonra taraf olmanın da bir sakıncası yoktur.

Tabii ki gazeteciliği bir de teknik olarak değerlendirmek lazımdır. Gazeteciler olarak Türkçe, imla, dilbilgisi, gramer konularında bilgili olmak zorundadır. Tüm bilim dalları konusunda aşinalığı olmalıdır. Yani sosyoloji gazetecilerin temelde bilmesi gereken bir konudur. Psikoloji, felsefe, tarih, coğrafya, matematik, siyaset, politika, (bu konuları çoğaltmak mümkündür) konularında kesinlikle bilgisi olması gereklidir. Mesela net olarak söyleyeyim; “de, da” konusunda nerede ayrı yazacağını nerede bitişik yazacağını bilmeyenden gazeteci olmaz.

Doktorluk, avukatlık gibi meslekler ne ise gazetecilik de aynı şekilde meslektir. Nasıl ki eğitimi olmayan bir vatandaş ortaya çıkıp “ben doktorum” diye muayene edemiyorsa; nasıl ki eğitimi olmayan biri mahkemede sizi savunmak adına “avukatlık” yapamıyorsa, gazetecilik de herkesin ortaya çıkıp yapacağı bir meslek değildir. Vatandaşlar da bunu böyle bilmeli ve de gazeteci olanla olmayanı ayırt edebilmelidir. Eğer ilerleyen süreçte de sağlıklı, doğu ve ciddi haberler almak istiyorsa gazetecilerin daha da gelişeceği ortam için yardımcı olmalı, gazeteci olmayıp da gazetecilik yapanları ayrıştırabilmelidir.

Tüm çalışan gazeteci dostlarımızın “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününü” kutluyorum.

Dostlukla kalın.