Sayın çok kıymetli okuyucularım, İslam alemi olarak bir Kurban Bayramını daha idrak etmenin sevincini ve coşkusunu yaşadık. Kurban Bayramını en güzel şekilde geçirdiğimize inanıyorum. İnsanlarımızın kestiği kurbanların ve yaptığı ziyaretlerin ALLAH katında kabulünü bütün kalbi duygularımla içtenlikle Cenab-ı Allah’dan niyaz ediyorum.

Güzel bakalım, her şeye, güzel bakalım ki güzel görelim, güzel görelim ki güzel düşünelim.

Sayın kıymetli okuyucularım Prof.Dr. Muhittin Şimşek’in yazmış olduğu “İş Hayatında Önce İnsan” adlı kitabından bu köşe yazımda bazı kısımları yazmak istiyorum. İçerisinde insanlarımız için çok anlamlı ve de çok güzel bilgiler var bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.

Boğaziçi köprüsünden geçerken gişedeki görevliye paramı veriyorum ve “iyi akşamlar beyefendi” diyorum. Adam ters ters bakıyor bana, Kınamadım, ayıplamadım da. Bu bizim, hepimizin suçu. Adet olmayan davranışlar, anormal görünür. Demek ki adam alışmamış. Alıştırmamışız.

Sevelim insanları, hayvanları, bitkileri.

Hele çocukları, hele çocukları.

Onlar bizim geleceğimiz. Teminatımız.

Bari onlara sevmeyi öğretelim. Hiç değilse onları kaybetmeyelim. Bir kimlik arayışıdır gidiyor. Avrupa mı? Asya mı? Ortadoğu mu? Amerika mı? Bir ümitsizlik var içimizde. Karabasan gibi çöreklenmiş üstümüze. “Biz adam olmayız”la başlayıp, “ Bu memleket batmışla devam eden goygoycular türemiş etrafımızda.

Hem öylesine çok ki “ümit var olalım” diyenlere, uzaydan gelmiş gibi bakanlar.

Hayır hayır. Ümitsizlik bize göre değil.

“Ümitvar olalım..”

Çünkü öyle buyuruluyor.

 

Uyumuşuz, uyuşturulmuşuz.

Bir tembellik var ki üzerimizde, düşman başına. Herkes köşe kapma, çalışmadan kazanma peşinde…

Zenginliği hazmedememiş; nerden, nasıl kazandığı belli olmayan insancıklar çoğaldı.

Bunların katma değer üretme gibi dertleri yok. İstihdam alanı açma gibi amaçları da yok.

Varsa yoksa “okuyup ta nolican, para kazan para” edebiyatı.

Aslını sorarsanız bunlara da kızmıyorum. Bunlar belli dönemler de, her yerde görülebilecek tiplerdir.

Asıl kızdığım, “Bir yılandan iki kere ısırılmaktır.”

 

Bir kimlik arayışıdır gidiyor.

Avrupa mı?, Asya mı?, Ortadoğu mu?, Amerika mı?

Yıllar yılı kendimizi kaptırmışız, gidiyoruz. Bilinmelidir ki, kuvvetli olmadığımız sürece nereli olursak olalım. Kıymeti yok, hep üçüncü, beşinci planda kalırız.

“Gümrük Birliği’ne girmişiz” “Avrupalı” oluyoruz.

Peh.. Ne cafcaflı sözler. Olmayan şeye girmenin ne demek olduğunu anlayan beri gelsin.

Peki ne mi olalım?

Önce “Biz” olalım “Biz…”

 

Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.

Hayır olmaz.

Neme lazımcılık bize göre değil. Hem bu söz bizim sözümüz de değildir.

Bizim sözümüz “Komşusu aç iken kendisi tok yatamaz”dır.

Gazete sayfalarına bakın. Felaket tellalları görev başında.

Hitler, Fransa’ya girmeden basını ele geçirip işini kolaylaştırmıştı.

Basın yayın o derece önemlidir.

İnsanları hayata bağlar ya da hayattan bezdirir.

Basın yayın o derece güçlüdür.

Gönül istiyor ki bu güç daha da güçlenmek için kullanılsın.

Yanlış anlaşılmasın, gerçekleri saklayalım demiyorum. Ama gerçeği, hakikaten gerçeği, abartmadan verelim.

Geçim sıkıntısı, maişet derdi günümüzün en önemli hastalığı. Tüketim toplumuyuz ya, öyleyse tüketmeliyiz. Değerler, tanımlar yerli yerinde değil. Evet “Tüketim toplumu” olmak güzeldir. Ama.. On kamyon patetes satıp, bir çanta elektronik eşya alan toplumlar için değil. Çok güzel bir sözümüz vardır. “ Ayağını yorganına göre uzat.” İnşaat işcisi, kazmayı vururken cebinden Marlboro paketi düşüyor. Hanım, Ayşe hanımların koltuğuna bakıyor, üç yıllık koltuğu değiştirmeye kalkıyor. Delikanlı, arkadaşının giydiği “Adidas”tan istiyor. İsraf almış başını gidiyor. Yani geçim sıkıntısı başlıyor.

Bu kısa, geçici dünyada ümitsizliğe düşmeden, sevgiden mahrum kalmadan, kimseye muhtaç olmadan. Ay ışığı altında yaprak hışırtısını dinleyebilsek, gurup vakti güneşi seyredebilsek, selvi ağacındaki “Elif”i anlayabilsek ve Tabi, Bu duygularla 21. yüzyıllara damgamızı vurabilmek için, Çalışsak, çalışsak, çalışsak, çalışırken de düşünmeyi ihmal etmesek. Güzel Baksak, Güzel Görsek, Dedikodudan, hasetlikten, fesatlıktan, üstün körü fikir yürütmekten uzak olsak daha iyi olmaz mı? Saygılarımla