Yaşı 50’nin üzerinde olanlar çok iyi hatırlayacaklardır. Bizler ilkokulda da, ortaokulda da ve lisede de öyle 20 kişilik 30 kişilik sınıflarda okumadık. Sınıflarımızda 50-60 arkadaşımızla birlikte aynı sınıfları paylaştık. Hatta bir sırada 2 kişi oturmak bile lüks bir durumdu. Ancak çok iyi eğitimler aldık. Bilgi sahibi olduk. Öğretmenlerimiz her konuda konuşup, fikir alışverişinde bulunabileceğimiz, bilgi ve tecrübeye sahip insanlardı.

Bizlerin arasından her iş dalında görev yapan arkadaşlar çıktı. Çoğuyla zaman zaman bir araya geldiğimizde yine çok güzel, bilgi ve birikim ihtiva eden sohbetler edebilmekten çok çok memnun oluyorum. Arkadaşlarımızın arasında mühendis olan, öğretmen olan, kuaför olan, ekonomist olan, bankacı olan, oto kaportacı olan, tüccar olan kısacası her meslek dalından olan arkadaşlarımızı var. Bunların ortak özelliği biri bankacı biri kaportacı arkadaşımız bir araya geldiklerinde çok rahat, bilgi ve birikim gösteren sohbetler ediyorlar.

Maalesef bilhassa 1990’lardan sonraki dönemlere baktığımızda eğitim sistemi her geçen yıl daha keşmekeş içerisinde ve maalesef ki eğitim ve öğretimden uzaklaşmaya başladı. 1990’lardan sonraki dönemlerde birçok yeni eğitim ve öğretim sistemi geliştirilmeye çalışıldı. Kredili sistem diye bir şey getirildi. Öğrencilerin velisi istemezse sınıfta kalmak kaldırıldı. Yani kısacası bizim zamanımıza çok ters sistemler geliştirildi. Bu arada öğretmenlerin, öğrencilerin üzerindeki saygınlığı ve etkisi de yavaş yavaş ortadan kaldırıldı.

Bizim zamanımızda biz öğretmenlerimizden çekinirdik. Bırakın hesaba almamayı, en ufak bir saygısızlık bile yapamazdık. Çünkü öğretmenlerimiz, nasıl evde annelerimiz-babalarımız varsa; okulda da öğretmenlerimiz annelerimiz-babalarımızdı. Çünkü zaten ailemiz o hakkı öğretmenlerimizde görüyorlardı. Eğer öğretmenden bir fırça yemişsek, evde bu konuyu bahsettiğimizde ailemizden de muhakkak bir fırça yerdik. Çünkü “muhakkak bir şey yapmışızdır” diye düşünülürdü. Aileler, öğretmenlere sonuna kadar güvenirlerdi.

Geldiğimiz aşamada bunların hepsinin terse döndüğünü söylesek sanırım yeridir. Öğrencinin “eğitimi” artık okullardan uzaklaştırıldı. Okullarımız öğretim yeri haline getirildi. Çocukların eğitimi sadece ailelere bırakıldı. Ama maalesef “öğretim yeri haline getirildi” derken aslında öğretim de eskisi gibi verilemez hale sokuldu. Bizim zamanımızda tüm öğrenciler matematik, fizik, kimya, Türkçe, coğrafya felsefe, sosyoloji gibi derslerin yanı sıra “İş ve Teknik” dersinde tamiratlar, el işiyle üretilen malzemeler yapmayı ve de “Ev Ekonomisi” dersinde de dikiş dikmek, temizlik, ütü gibi ev işlerini, kız-erkek tüm öğrenciler olarak öğrenirdik.

Bugün sınıf mevcutları belki birçok okulda bizim zamanımıza göre yarıya düşmüş olabilir. Belki çok daha modern binalar yapılmış olabilir. Ama bizim aldığımız eğitime göre ölçtüğümüzde şu anda eğitim alan öğrenciler ancak bizim bilgilerimizin yarısına sahiptirler. Ben iddia ediyorum bugün üniversite okuyan birçok öğrenciye bizim haritadan Dünyadaki bir ülkeyi sorsan yerini gösteremeyecek durumdadır.

Bütün bunları siyaseten falan söylemiyorum. Eğitim sistemimizin geldiği aşamayı göstermek için söylüyorum. Dün Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer Konya’daydı. Derslik sayılarını 200 binden 850 binlere çıkardıklarını söyledi. Ayrıca eğitime yatırım müjdeleri verdi. Mesela okul öncesi okulları yapacaklarını, ortaokullar yapacaklarını, lise yapacaklarını duyurdu. Bir an Milli Eğitim Bakanı değil de İmar ve İskan Bakanı konuşuyor gibi hissettim. Eğitime yatırım yapmak demek, bina dikmek değildir ki. Eğitime yatırım denilince, bir sistem akla gelmelidir. Öğrencilerin müfredatları düzenlenmelidir. Mesela bu sene okullara “İklim değişikliği” dersi koymak gerekmez mi? Hadi bu ders aralık ayı itibariyle müfredata girdi ama biraz “görev savmak” şeklinde olduğunu görmek lazım. Seçmeli olan Çevre dersi, iklim dersine dönüştürülecek.

Bunun gibi eğitim için müfredat nasıl değiştirilmelidir. Eğitime yatırım bunu kapsamalıdır. Öğretmenler eğitim ve öğretimden başka bir şey düşünmeyecek yaşam standartlarına kavuşturulmalıdır ki, çocuklarımızı öğretmenine güvenerek teslim edebilmeliyizdir.

Bu ülkede ayakkabı boyacısını da, mühendisi de, doktoru da terziyi de her mesleği eğitim ve öğretim sistemi yetiştirmelidir. Dolayısıyla da eğitim yatırımı denilince akla bina inşaatı değil, insanın inşası gelmelidir. Aksi halde “iş bilmeyen” diplomalılarla ülkeye katkı sağlamak oldukça zor olacaktır.

Dostlukla kalın.