Dünyadaki tüm dinlerin ortak bir ritüeli ibadettir. O dinin mensupları belirli ay, hafta, gün veya gün içindeki zamanlarda ibadet için çağrılırlar ve bu çağrılar için çeşitli araçlar kullanırlar. Mesela, Hıristiyanlar ibadete çağrı için çan,  Museviler boru, Mecûsiler ateş kullanırlar.  Müslümanlar ise çağrı için insanın en büyük varlığı olan sesi kullanmışlar ve ezan okumuşlardır.

Bir çağrının yanı sıra ezan, Müslümanlar için özgürlüğün ve bağımsızlığın simgesidir. Mekke döneminde Müslümanlar tazyik altında yaşadıklarından dolayı, namaz vakitlerinde herhangi bir çağrı şekli yoktur.  Medine döneminde, ezan okunmaya başlaması aynı zamanda dini hürriyetin bir sembolü olarak tezâhür etmiştir.

Terim olarak İslamiyet'te namaz vaktini bildirmek için yapılan çağrıya ezan denir. Ezanı okuyan kişiye müezzin denir.  Müezzin bu çağrı şekline sade zahidane ve güzel bir ses ile usulsüz (ritimsiz) olarak ve okunduğu makama hâkim şekilde icra etmesi gerekir.

Bu konuda ülkemizde alanına hâkim sayılı denebilecek şekilde işini hakkıyla yapan kişilerin yanında, okunsun geçsin düşüncesiyle saha ya çıkarılan yaşları açısından irili ufaklı çok fazla kişi mevcuttur. Geçmişte namaz esnasında makam terkip eden, bu işin ehemmiyetini kavramış, Allah (c.c.) tarafından insanlara lütfedilen duyma yetisini 'kul hakkına girmeyelim' düşüncesiyle devamlı hoş tutan bir toplumun fertleri olarak bu konuyu basite almamız bence bize yakışmaz.

-Peki bu özen göstermede müziğin bu alandaki önemli yeri nedir?

Mûsikinin insan ruhu üzerindeki tesirleri ile makamların hangi vakitlerde daha etkili olduğu konusunda değişik görüşler vardır. Bu görüşlere göre günün belirli vakitlerinde uygulanan mûsiki makamları, insan ruhuna pozitif manada tesir etmektedir. Bu konu da günümüzde birçok kişi müzikle terapi diye bir tabirle uzman olmak istiyor. Ecdadımızın, vakitlerine göre farklı makamlarda ezanları ve selâları okumasının altında yatan ana sebebin bu bilgiler olduğu ifade edilebilir. Bugün genel olarak vakitlerine göre farklı makamlarda bilinen ezan makamları sırasıyla saba, uşşak, rast, segâh ve hicazdır. Ancak bu sıralama ne derece doğrudur, tartışılır. Çünkü dini mûsikimizde hizmet etmiş değerli şahsiyetlerin her birinin bu sıralamaları yukarıdaki sıralamadan farklı olarak verdiğini görmekteyiz.

“Bekir Sıtkı”ya göre; Sabah saba, öğle rast, ikindi hicaz, akşam evç veya segah, yatsı uşşak veya beyati makamlarıdır.

“Halil Can” Vakit ve sıra belirtmeden ezan makamlarının rast, hicaz, uşşak ve saba makamları ile okunmalıdır, demekle yetinmiştir.

“Ali Kemal Belviranlı” Vakit ve sıra belirtmeden saba, rast, hicaz, evc ve hüseyni makamları demektedir.

“Yılmaz Öztuna” Vakit ve sıra belirtmeden saba, rast, hicaz, evc, ırak, neva, dilkeşhaveran, segah, ısfahan ve hüseyni makamlarından okunmaktadır demektedir.

“Ekrem Karadeniz” e göre ezan her makamdan okunur.

“Zekai Kaplan” Vakit ve sıra gözetmeksizin sırasıyla saba, hicaz, rast, hüzzam, nihavend ve segah makamlarından okunur demektedir.

“Ayhan Altıkuşlar”, “Ruhi Kalender”, “Nuri Özcan”, ezanların sabah saba ve dilkeşhaveran, öğle uşşak ve hicaz, ikindi hicaz, akşam segah, yatsı hicaz ve rast makamlarından okunur demektedirler.

“Nuri Özcan” daha sonra Diyanet Ansiklopedisi’nde yazdığı ezan maddesinde, eskiden İstanbul’da ezanların sabah saba ve dilkeşhaveran, öğle rast ve hicaz, ikindi hicaz, uşşak veya beyati, akşam hicaz, rast, segah veya dügah, yatsı hicaz, uşşak, beyati, neva veya rast makamlarından okunduğuna dikkat çekmiştir.

“Mehmet Ali Sarı” ezanların sabah saba, öğle uşşak, ikindi rast, akşam segah, yatsı hicaz makamlarından okunması gerektiğini ifade etmiştir.

“Ahmet Hakkı Turabi” sabah saba, öğle uşşak, ikindi rast, akşam segah, yatsı hicaz makamlarından okunmaktadır demektedir.

“Bayram Akdoğan” ezanların sabah saba ve hüseyni, öğle uşşak, ikindi rast, akşam segah, yatsı hicaz makamlarından tercih edildiğini belirtmektedir (Koca, 2013:514).

Hz. Peygamberimiz bir Hadis-i Şerif’te: “Zeyyinülkur'ânebiasvâtiküm”, “Kuran’ı güzel sesle süsleyiniz” buyurmuşlar ve sesinin güzelliği ile tanınan “Bilâl-i Habeşi”yi müezzinlik ve ezan okuma ile görevlendirerek mûsikinin İslâm’daki yerini en güzel ve açık biçimde belirtmiştir. Kuran okunmasında uyulması gereken kurallar bilimi demek olan “Kıraat ve Tecvit” ilimleri de mûsiki ile iç içe olan kurallardır. Bu kuralları ve mûsikinin inceliklerini bilen ve uygulayan kişi olarak kaynaklarda Hz. Bilâl gösterilmiştir: “Hz. Bilâl uzun yıllar peygamberimizin hizmetinde bulunmuş, ilk ezanı ve kameti O okumuştur. Bunun yanında peygamberimizin müezzinlerinden Ebu Mahzure’nin sesi güzel olduğu için pek tesirli ezan okurdu. Resulûllah fetihten sonra onu Mekke’ye müezzin tayin etmişti. Hz. Peygamber ruhen sıkıldığı zamanlarda Bilâl’i yanına çağırarak “Erihna ya Bilâl” (Ey Bilâl bizi ferahlandır.) buyururlardı. Bilâl o güzel sesiyle okudukça Hz. Peygamber ruhen huzur ve sükûna kavuşur, Bilâl’i överdi. Kuran’ın mana ve üslup güzelliğine bir de Bilâl’in güzel ses ve nağmesi eklenince dini his ve heyecanlar daha da coşmuş, böylece dini zevkle sanat zevki kaynaşarak daha duygulu bir üslup ortaya çıkmıştır. İşte mûsikinin esas kaynağını bu duygularda aramak gerekir.”(Ateş, 2015:36)

Bu görüşlere göre bir sonuca varmak istersek karakter olarak belli bir perde düzenine karşılık gelen, seyirleri açısından tiz karakter göstermeyen makamlar tercih edilmiştir. Çünkü tizlik ateş olarak kabul görülür. Bu titizlik meselesi dinî musıkî diye adlandırılan çoğu formda ilk temel ilke olarak kabul edilmiş, örnek olarak Mevlevilik kültürünün içinde ayin ritüelinin eserlerine baktığımızda pest karakterli makamların tercih edildiği görülmektedir. Dönemin imkânları doğrultusunda daha geniş bir alana hitap etmek açısında yüksek ses için okunan frekanslar için konuşmuyorum.

Genel bir cümle ile toplamak istersek;

Müziğin insanların düşünebilmesi, rahatlayabilmesi, günün yorucu ve monoton yoğunluğundan uzaklaşabilmesi için bir din’lenme ve huzura erme aracıdır. Bunun için yüce Allah müziği insanlara lütûf etti ve kendine ibadet etmemiz için günde beş vakit bizi de o yol ile çağırıyor durumda.

Bu cümleri söyledikten sonra günümüz insanları için; ses yapsın diye dinleyen ya da müziğe aksi bir pencereden bakan kitlelere şöyle bir soru sormak istiyorum;

- Sizce günlük beş vakit ibadet için yapılan çağrının, namaz esnasında okunan sûre ve duâların dili olması ve bunların yanında doğa da boş, gürültüden uzak bir alanda rüzgardan tutun da tüm canlıların sesleriyle var olup bir uyum içinde kullanarak bir nevi müzik yaptığını düşündüğümüz dünyada, ses ve bunların uyumu olan müzik basite alınacak bir şey midir?

KAYNAKÇA

Ateş, E. (2015). Türk Din Musikisi, İstanbul: 2015

Koca, F. (2013). “Cami Mûsikisinde Ezan ve Selalar”, VI. Dini Yayınlar Kongresi (İslâm, Sanat, Estetik), s. 511-518